Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terör saldırısı dünyanın en büyük
ekonomik ve askeri gücü olan ABD’nin de uluslararası terörizm tehlikesine karşı
sigortasının olmadığını göstermekle beraber, dünya hegemonyası olma yönünde
büyük bir adım atmasının da başlangıcı olmuştur. Bu saldırıdan sonra ABD’nin
terörizmle mücadelede “kendi yanında olmayanları, karşı cephede gördüklerini”
açıklamasından sonra belli başlı büyük devletlerin yanı sıra, terörizmi
destekleyen İran, Irak, Suriye, Libya ve Kuzey Kore gibi devletler de dış
politikalarını yeniden gözden geçirmek mecburiyetini hissetmiştir.
ABD, 11 Eylül saldırısından sonra Afganistan’ı 2003 yılında ise Irak’ı
işgal etmiştir. Afganistan’a yerleşmesinden sonra Çin, Hindistan ve Orta Asya
devletlerini jeopolitik açıdan kuşatmaya alan ABD, bu bölgeden geçmesi muhtemel
görünen enerji hatlarının fiili kontrolünü de eline geçirmiştir. Hızla büyüyen
Çin ve Hindistan ABD’nin onayı olmadan ekonomilerinin enerji ihtiyacının
karşılamalarında büyük bir ihtimalle ciddi sorunlarla karşılaşacaktır. Aynı
zamanda Orta Asya devletleri de enerji kaynaklarını dünya piyasalarına
jeopolitik ve ekonomik açıdan kendilerine uygun olan güzergâhlardan değil,
ABD’nin istediği güzergâhlardan ulaştırmaya mecbur kalacaklardır.
ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra bugün bazı sorunlarla karşı karşıya
kalmasına rağmen, dünyanın en büyük enerji kaynağına sahip olan Ortadoğu
bölgesinin de tek hâkimi olmuştur. ABD, sadece ekonomik açıdan değil,
jeopolitik ve ekonomik açıdan da bölgedeki varlığını bir kat daha
pekiştirmiştir. ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesinden sonra bölge devletleri de
yeni dış politika strateji ve taktikleri üretmek durumunda kalmıştır. ABD,
Ortadoğu’ya yerleşirken eş zamanlı olarak Kafkasya politikasında da bazı
ilerlemeler kaydetmiştir.
ABD’nin askeri varlığı olan bir ülke ile ortak sınırları paylaşan İran
bu durumdan ciddi şekilde rahatsız olmuştur. Özellikle İkinci Körfez Savaşı
sürecinde ve sonrasında İran’ı kitle imha silahı üretimi ile suçlayan ABD
hükümeti yaptıkları açıklamalarda zaman zaman İran’ı da tehdit etmiştir.
1990’lı yılların başlarında ABD’nin Türkiye Cumhuriyetinin laik devlet
yapısı ve serbest piyasa ekonomisini, bağımsızlıklarını yeni kazanmış Güney
Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri için örnek olarak göstermesi[1]
de İran tarafından endişe ile karşılanmıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya devletlerinin
bağımsızlık elde etmeleri, bölge devletlerinden olan Türkiye ve İran açısından
yeni fırsat ve tehditleri de beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce büyük bir
tehdit durumunda olan Sovyetlerin varlığı ortadan kalkmış olduğu için Türkiye
ve İran bölge devletlerine yönelik yeni dış politika stratejileri geliştirmeye
başlamıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması zamanı dönemin İran Dışişleri Bakanı
yaptığı bir açıklamada Sovyetlerin dağılmasından memnun olmadıklarını ifade
etmiştir. Çünkü İran’ın kuzey sınırlarında yeni bağımsız devletlerin kurulması yeni
bölgesel güvenlik ve etnik sorunları da ortaya çıkarmıştır. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen, Sovyetler Birliği’nin dağılması İran’ın Güney
Kafkasya’ya açılması yönünde geniş imkân sağlamıştır.
İran’ın Sovyetlerin dağılmasından sonra duyduğu en büyük
rahatsızlıklardan biri de Güney Azerbaycan meselesi olmuştur. Azerbaycan’ın
bağımsızlık mücadelesi sürecinde Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın birleştirilmesi
konusunun gündeme taşınması, İran’ın Azerbaycan’a yönelik daha sert politika
izlemesine neden olmuştur. Ancak aynı dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasında
ortaya çıkan Dağlık Karabağ ve Hazar’ın hukuki statüsü sorunu Güney Azerbaycan
sorununu bir anlamda İran lehine dengelemiştir. Azerbaycan’ın güçlenmesi ve
Dağlık Karabağ sorununu halletmesinden sonra Güney Azerbaycan meselsinin
Azerbaycan dış politikasının öncelikli meselelerinden biri olacağını anlayan
İran, Ermenistan’ı siyasi, ekonomik ve diplomatik olarak desteklemiştir.
Türkiye, Dağlık Karabağ
sorununun çözümünde arabulucu olma konusunda İran ile ciddi bir rekabet
yaşamıştır. Türkiye’nin arabulucu olmasına Ermenistan’ın kesin bir şekilde
karşı çıkması üzerine, İran’ın girişimleri hızlanmış, Ermenistan ve
Azerbaycan’ı Tahran’da bir araya getirebilmiştir. Ancak görüşmeler devam
ederken Ermenistan’ın saldırılara başlaması ve Kelbecer ilini işgal etmesinden
sonra, İran’ın arabuluculuk girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış ve Azerbaycan
bir daha İran’ın arabulucu teklifini kabul etmemiştir. Tahran’da görüşmelerin
devam ettiği bir dönemde Kelbecer’in Ermenistan tarafından işgal edilmesi hem
Azerbaycan hükümeti hem de halk nezdinde İran’ın itibarını ciddi bir şekilde
zedelemiştir.
Türkiye ve İran arasında bir diğer rekabet alanı da Azerbaycan
petrollerini dünya piyasalarına hangi güzergâh üzerinden taşınması olmuştur.
ABD’nin baskıları sonucunda 1994 yılında imzalanan petrol anlaşmasından İran’a
pay verilmemesi Azerbaycan-İran ilişkilerini ciddi bir şekilde zedelemiştir.
Ancak daha sonra imzalanan anlaşmalardan pay alan İran’ın Azerbaycan politikasında
bir yumuşama söz konusu olmuştur. Bunun en büyük nedenlerinden biride petrol
boru hatlarının gündeme taşınması olmuştur. Konsorsiyum Bakü-Supsa ve Bakü
Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı üzerinde görüşmelere devam ederken İran, üç ayrı
proje ile görüşlerini açıklayarak:
1.
Hazar Denizi-Basra Körfezi süper
kanal inşaatı,
2.
Neka-Tahran boru hattı inşaatı,
3.
İran Azerbaycan petrolünün tümünü
alabileceğinin ve buna karşılık aynı miktarda kendi petrolünü dünya pazarlarına
ulaştırabilecek bir proje takdim etmiştir.
Ancak İran’ın bu projeleri Konsorsiyum üyesi devletler tarafından kabul
görmedi ve görüşmeler BTC projesi çerçevesinde yoğunlaştı. BTC boru hattının
verimliliği gündeme geldiğinde ise Azerbaycan ve Türkiye’nin yoğun çalışmaları
sonucunda BTC boru hattı esas ihraç boru hattı olarak kabul edilmiştir.
İran bu rekabeti göz önünde bulundurarak Türkiye ile tarihi sorunlar
yaşayan Ermenistan ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye önem vermiştir. Bazı
araştırmacılar ise bölgede Rusya-Ermenistan-İran ittifakının oluşmasından
bahsetmektedir. Bölgedeki gelişmeler ve Türkiye-İran rekabeti İran ve
Ermenistan’ı Yunanistan ile işbirliğine sevk etmiş ve yeni bir
İran-Ermenistan-Yunanistan ittifakı ortaya çıkmıştır.
Bir başka önemli mesele de İran Ermenilerinin Dağlık Karabağ
ekonomisine yatırım yapmalarıdır. İran hükümeti konu ile ilgili görüşlerini
açıklamasa da gayrı resmi olarak hükümetin bu tür yatırımları desteklediği
bilinmektedir.
Güney Kafkasya’da Türkiye-İran rekabetinde Ermenistan, İran lehinde bir
tutum sergilemiştir. Türkiye’yi sözde soykırım ile suçlayan Ermenistan,
Türkiye’nin bölgedeki etkinliğine karşı İran’ı desteklemeye devam etmektedir.
Ermenistan’ın sözde Ermeni soykırımı propagandasına hız vermesi, Türkiye’den
toprak ve tazminat talep etmesi üzerine, Türkiye’nin Ermenistan ile sınır
kapısını kapatmasından sonra, Ermenistan ekonomik ablukadan kurtulmak için İran
ile ilişkilerine daha çok önem vermeye başlamıştır. Özellikle ulaştırma
konusunda iki ülke arasında işbirliği genişlemiştir. Bazı değerlendirmelerde
Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınır kapısının açılması durumunda Türkiye’nin
Ermenistan’ı etkileme şansının olacağını ifade edilmesine rağmen, Ermenistan iç
siyasetinde konu ile ilgili görüşler değerlendirilirken, bunun gerçeklerle üst
üste düşmediği görülmektedir.
İran, Rusya ve Ermenistan arasında askeri işbirliğinde ciddi etkinliğe
sahiptir. Zira 1994–1997 yıllarında Rusya’nın Ermenistan’a bedava olarak
verdiği yaklaşık bir milyar Dolarlık silahlar İran üzerinden Ermenistan’a
taşınmıştır.
Hazar’ın hukuki statüsü konusunda Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan ile
anlaşma sağlasa da Türkmenistan ve İran ile sorun halen devam etmektedir. İran,
Hazar’ın kondominimum prensibine (ortak paylaşım) göre paylaşmasını talep
ederken, Azerbaycan sektör bölünmeden yana olduğunu açıklamıştır. İran, bu
paylaşımı kabul etmediğinden Azerbaycan’ın Hazar’da jeolojik araştırmalarına da
engel olmaktadır. Nitekim 2002 yılında İran savaş gemileri ve savaş uçakları
Hazar’da jeolojik araştırma yapan Azerbaycan bandrallı gemiyi tehdit ederek
bölgeden uzaklaştırmış ve Azerbaycan hava sahasını birçok defa ihlal etmiştir.
İki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşirken Türk yıldızlarının gösteri
için Azerbaycan’a gitmesinden sonra İran’ın buna karşı görüş bildirmesi de
oldukça manidardır.
İran’ın en büyük endişesi Azerbaycan’ın Türkiye ile olan ilişkilerinin
güçlenmesi ve askeri alana doğru genişlemesidir. 1990’lı yılların ortalarına
kadar Güney Kafkasya’da Türkiye ve İran arasında ciddi bir rekabetin olduğu
görülmektedir. Ancak bu tarihten sonra bölgede Rusya ve ABD etkinliklerini daha
da arttırmış, Türkiye ve İran ikincil konuma düşmüştür.
Azerbaycan ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri işbirliği
Ermenistan’ın Rusya ve İran ile ilişkilerinden oldukça düşük düzeydedir.
Türkiye bölgede Rusya ve İran’ı dengelemek istiyorsa, Azerbaycan’da askeri üs
edinmesi için bir an önce bunun çalışmalarına başlamalı ve bu konuda ABD ve
NATO’yu ikna etmelidir. Her ne kadar
ekonomik açılımlar günümüzde büyük önem taşısa da bu açılımlar askeri ve
diplomatik olarak desteklenmediği sürece fazla bir anlam taşımamaktadır.
[1] ABD Dışişleri Bakanı James Barker Orta Asya
Türk Cumhuriyetlerine yaptığı ziyaret sırasında (Aralık 1991, Şubat 1992) bölge
devletlerinin liderlerine ‘Türkiye’nin siyasi modelini, liberal demokrasiyi ve
piyasa ekonomisini’ kabul etmelerini önermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder