Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Şubat 2012 Çarşamba

Eski Dışişleri Bakanı Sayın İlter Türkmen’e Açık Mektup


Sayın İlter Türkmen,
17 Ocak 2004 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan kendi görüşleriniz doğrultusunda yazdığınız ‘Kafkasya’da Yeni Denklemler’ adlı yorumunuzu büyük bir ilgi ile okudum. Her şeyden önce bu yorumunuzda ön plana çıkardığınız Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail Saakaşvili’nin eskiden Rusya yanlısı olması, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapısının açılması, Ermenilerin büyük bir bölümünün Ermenistan’da konuşlanan Rus askeri üssünün çıkarılmasını istemesi, Dağlık Karabağ Savaşı’na rağmen, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin tamamen kesilmemiş olması, Türkiye ve Ermenistan arasındaki tek sorunun Dağlık Karabağ Savaşı’nın olması konusundaki görüşlerinize katılmadığımı saygılarımla dikkatinize sunarım.


Kafkasya’da son yıllarda gelişen olaylara kısaca değindikten sonra yukarıda ifade edilen konularda neden sizinle aynı görüşleri paylaşmadığımı ifade etmek istiyorum.

Gerçekten de 2003 yılında özellikle de son aylarında Güney Kafkasya ülkelerinde ciddi değişiklikler yaşanmıştır. Şubat ayında Ermenistan’da devlet başkanlığı, Mayıs ayında Parlamento seçimleri, Azerbaycan’da Ekim ayında devlet başkanlığı, Gürcistan’da ise Kasım ayında Parlamento seçimleri yapılmıştır. Bu seçimler sonucunda Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan ikinci defa (Beş yıllık süre için) bu göreve seçilmiş, Azerbaycan’da yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde İlham Aliyev bu görevi babasından devralmış, Gürcistan’da yapılan parlamento seçim sonuçlarını tanımayan muhalefet gösterileri sonucunda Parlamento ‘karanfillerle’ işgal edilmiş ve gelişen olaylar sonucunda Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze istifasını vermeye mecbur olmuştur. Gürcistan’da 4 Ocak 2004 tarihinde yapılan devlet başkanlığı seçimlerini muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili % 97 oranında oy alarak kazanmıştır. Bu arada yorumunuzda eskiden Rusya taraftarı olduğunu iddia ettiğiniz Saakaşvili’nin hiçbir zaman Rusya yanlısı bir siyasi görüşe sahip olmadığını saygılarımla size hatırlatmak isterim.

Bölgedeki gelişmelere Türkiye açısından yaklaştığımızda 1991 yılından itibaren Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerin nasıl etkileneceği konusu gerçekten de büyük önem taşımaktadır. Bazı tartışmalı noktaların olmasına rağmen, Türkiye’nin bölge devletleri ile (Ermenistan hariç) ciddi ilişkiler içerisinde olduğu söylenebilir. Türkiye 24 Eylül 1994’te Azerbaycan’ın imzaladığı ‘Asrın Anlaşması’ olarak bilinen petrol anlaşmasından % 6.75 oranında pay almış, ekonomik ve siyasi ilişkilerini genişletmeye çalışmıştır. Azerbaycan petrolünün Ceyhan limanından dünya piyasalarına taşıyacak petrol boru hattının Gürcistan üzerinden geçmesini desteklemiş, bu ülke ile siyasi ve askeri ilişkilerine büyük önem vermiştir. Azerbaycan ve Gürcistan’da iktidar değişikliğinden hemen sonra İlham Aliyev ve Mikhail Saakaşvili yaptığı açıklamalarda Türkiye ile ilişkilere önem verdiklerini ve bu işbirliğine daha üst düzeyde devam edeceklerini açıklamışlardır.

Bölge devletlerinden Ermenistan, bağımsızlığının hemen ardından Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımı ile suçlamış, toprak ve tazminat talebinde bulunmuş, Türkiye’nin iyi niyetini değerlendirmemiştir. Daha Sovyetler Birliği dağılmadan önce Türk Dışişlerinden bir heyet Moskova ziyareti çerçevesinde Ermenistan’ı da ziyaret etmiş ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirmeye çalışmıştır. Ancak Ermenistan Türkiye’nin bu girişimlerine karşılık vermemiş ve Bağımsızlık Bildirgesi’nin 11. maddesinde ‘Soykırımın uluslararası alanda tanınması için bütün faaliyetleri destekleyeceğini’ ifade etmiştir. Ermenistan Anayasası taslağında da Türkiye’yi soykırımla suçlayan ifadelere yer verilmiştir. Ancak 1995’te Anayasa kabul edilirken Bağımsızlık Bildirgesi’nde ifade edilen prensiplere göre hazırlandığı göz önünde bulundurularak Anayasa metninden bu ifade çıkarılmıştır. Bağımsızlık Bildirgesinin 11. maddesi ile Ermenistan tarafından sözde Ermeni soykırımı iddiasının hukuksal bir çerçeveye alındığı görülmektedir. 

Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği bu politikaya rağmen, Sovyetler Birliği döneminde de açık olan Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapısı 1993 yılına kadar açık kalmış, Türkiye tarafından Ermenistan’a ekonomik ve insani yardımlar yapılmıştır. Türkiye’nin bu iyi niyet girişimlerine rağmen, Ermenistan ve Ermeni diasporası ABD ve Avrupa’da sözde Ermeni soykırımının tanınması için propaganda faaliyetlerine devam etmiş ve sonuçta başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa devletleri sözde Ermeni soykırımını tanımış, uluslararası alanda Türkiye’yi zor duruma düşürmek istemiştir. Ermenistan’ın bağımsızlık sonrası yayılmacı politika izlemesi, sözde soykırım iddialarını uluslararası gündeme taşıması, toprak ve tazminat talep etmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımaması, Kars (13 Ekim 1921) ve Moskova (16 Mart 1921) Anlaşmalarının yürürlükten kaldırılması için girişimlerde bulunması ve Azerbaycan topraklarını işgal etmesinden sonra iki ülke arasındaki sınır kapıları Türkiye tarafından kapatılmıştır.

Sınır kapıları kapandıktan sonra ABD ve bazı Avrupa devletleri Türkiye ile ilişkilerinde Ermenistan ile sınır kapılarının açılması için Türkiye’ye çeşitli vesilelerle baskı uygulamıştır. Sorunun Türkiye’den kaynaklandığını iddia eden bu devletler nedense sözde soykırım, tazminat ve toprak iddialarından vazgeçmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanıması, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından geri çekilmesi konusunda Ermenistan’a karşı gerekli tavrı almamakta, aksine yerel ve ulusal parlamentolarında aldıkları kararlarla Ermenistan’ı ödüllendirmektedirler.

Bir dönem Türk Dışişleri Bakanlığı yapmış bir diplomat olmanıza rağmen, yukarıda bahsedilen konuların hiç birine değinmeden Türkiye ve Ermenistan arasındaki tek sorunun Dağlık Karabağ meselesinin olduğunu vurgulamaya. Büyük bir ihtimalle Siz ASALA terör örgütünün Türk meslektaşlarınıza karşı yapmış olduğu terör eylemlerini, ASALA-PKK, bağımsızlık sonrası ise Ermenistan-PKK işbirliğini de unutmuş görünüyorsunuz.

Sayın Türkmen, yorumunuzda Başbakan Erdoğan’ın beklenen ABD ziyaretinden önce sınır kapısının açılması yönünde önceliğin kullanılması gerektiğini ifade ederek, bu bağlamda ABD Başkanı George Bush ile diyalogun yapıcı olacağını ve Başkanlık seçimleri öncesinde sözde Ermeni soykırımı iddialarının Türk-Amerikan ilişkilerini zedelemesine imkân vermeyeceğini ifade etmişsiniz. Her şeyden önce Türk Dışişleri ve devlet yöneticileri Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği uzlaşmaz politikaya devam ettiği sürece, sınır kapısının açılmasının mümkün olmayacağını gayet makul ve mantıklı şekilde ifade etme yeteneğine sahip olduğuna inanmaktayım.

Iğdır’da Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni komite ve çeteleri tarafından katledilen Türkler için anıt inşa edilirken Ermenistan bu anıtın inşaatına engel olmak için çeşitli düzeylerde bu konuyu gündeme getirdiğinde, Sizin Ermenistan’da Tsitsernaberd kentinde yükselen muazzam sözde Ermeni soykırım anıtın varlığını sorgulamanız beklenirken, bu yazınızda sanki Türkiye’nin Ermenistan’a ihtiyacı varmış gibi bir tutum sergilemişsiniz.  

Sayın Türkmen, Siz Dağlık Karabağ Savaşı’na rağmen, Ermenistan ve Azerbaycan arasında ilişkilerin tamamen kesilmediğini özenle vurgulamaya çalışmışsınız. Evet, gerçekten de Ermenistan ve Azerbaycan’da üretilen ürünler sınırlı miktarda da olsa her iki ülkenin iç tüketimine sunulmaktadır. Bu ürünler Azerbaycan ve Ermeniler tarafından değil, iki ülke arasındaki sorunu ekonomik zihniyetle değerlendiren Gürcü tüccarlar tarafından pazarlanmaktadır.

Sayın Türkmen, Ermenistan’da Taşnaksutyun Partisi (Ermeni Devrimci Federasyonu-ASALA’yı doğuran parti) hariç Ermenilerin büyük bir kısmının ülkelerinde konuşlanan 102. Rus askeri üssünün çıkarılması ve Ermenistan’ın Batı’ya doğru yönelmesine çalıştıklarını ifade etmişsiniz. Oysa her şeyden önce Ermenistan’da sadece Taşnaksutyun Partisi değil, Ermenistan Komünist Partisi, Hınçaklar, diğer siyasi partiler ve en önemlisi iktidar, Rus askeri üssünün Ermenistan’da konuşlanmasını Ermenistan ulusal güvenliğinin garantörü olarak görmektedir. Eğer Ermenistan’da Rus askeri üssünün çıkarılmasını isteyen siyasi veya sivil toplum kuruluşları olsaydı, Gürcistan’ın Vaziani askeri üssünden çıkarılan Rus askeri birliklerinin büyük bir bölümü Ermenistan’a taşındığı zaman itiraz eder ve gerçekten Batı yanlısı olduklarını kanıtlamaya çalışırlardı.

Yukarıda ifade edilen konuların Kafkasya’daki yeni denklemleri açıklayan Sayın Türkmen ve Türk kamuoyu tarafından göz ardı edilmemesi gerektiğine inanmaktayım.

Saygılarımla
Hatem CABBARLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder