Sayın İlter Türkmen,
17 Ocak 2004 tarihli Hürriyet
gazetesinde yayınlanan kendi görüşleriniz doğrultusunda yazdığınız ‘Kafkasya’da
Yeni Denklemler’ adlı yorumunuzu büyük bir ilgi ile okudum. Her şeyden önce bu
yorumunuzda ön plana çıkardığınız Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail
Saakaşvili’nin eskiden Rusya yanlısı olması, Türkiye ve Ermenistan arasındaki
sınır kapısının açılması, Ermenilerin büyük bir bölümünün Ermenistan’da
konuşlanan Rus askeri üssünün çıkarılmasını istemesi, Dağlık Karabağ Savaşı’na
rağmen, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin tamamen kesilmemiş
olması, Türkiye ve Ermenistan arasındaki tek sorunun Dağlık Karabağ Savaşı’nın
olması konusundaki görüşlerinize katılmadığımı saygılarımla dikkatinize
sunarım.
Kafkasya’da son yıllarda gelişen
olaylara kısaca değindikten sonra yukarıda ifade edilen konularda neden sizinle
aynı görüşleri paylaşmadığımı ifade etmek istiyorum.
Gerçekten de 2003 yılında özellikle de son aylarında Güney Kafkasya
ülkelerinde ciddi değişiklikler yaşanmıştır. Şubat ayında Ermenistan’da devlet
başkanlığı, Mayıs ayında Parlamento seçimleri, Azerbaycan’da Ekim ayında devlet
başkanlığı, Gürcistan’da ise Kasım ayında Parlamento seçimleri yapılmıştır. Bu
seçimler sonucunda Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan ikinci defa (Beş
yıllık süre için) bu göreve seçilmiş, Azerbaycan’da yapılan devlet başkanlığı
seçimlerinde İlham Aliyev bu görevi babasından devralmış, Gürcistan’da yapılan
parlamento seçim sonuçlarını tanımayan muhalefet gösterileri sonucunda
Parlamento ‘karanfillerle’ işgal edilmiş ve gelişen olaylar sonucunda Gürcistan
Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze istifasını vermeye mecbur olmuştur.
Gürcistan’da 4 Ocak 2004 tarihinde yapılan devlet başkanlığı seçimlerini
muhalefet lideri Mikhail Saakaşvili % 97 oranında oy alarak kazanmıştır. Bu
arada yorumunuzda eskiden Rusya taraftarı olduğunu iddia ettiğiniz
Saakaşvili’nin hiçbir zaman Rusya yanlısı bir siyasi görüşe sahip olmadığını
saygılarımla size hatırlatmak isterim.
Bölgedeki gelişmelere Türkiye açısından yaklaştığımızda 1991 yılından
itibaren Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile olan siyasi ve ekonomik
ilişkilerin nasıl etkileneceği konusu gerçekten de büyük önem taşımaktadır.
Bazı tartışmalı noktaların olmasına rağmen, Türkiye’nin bölge devletleri ile
(Ermenistan hariç) ciddi ilişkiler içerisinde olduğu söylenebilir. Türkiye 24
Eylül 1994’te Azerbaycan’ın imzaladığı ‘Asrın Anlaşması’ olarak bilinen petrol
anlaşmasından % 6.75 oranında pay almış, ekonomik ve siyasi ilişkilerini
genişletmeye çalışmıştır. Azerbaycan petrolünün Ceyhan limanından dünya
piyasalarına taşıyacak petrol boru hattının Gürcistan üzerinden geçmesini
desteklemiş, bu ülke ile siyasi ve askeri ilişkilerine büyük önem vermiştir.
Azerbaycan ve Gürcistan’da iktidar değişikliğinden hemen sonra İlham Aliyev ve
Mikhail Saakaşvili yaptığı açıklamalarda Türkiye ile ilişkilere önem
verdiklerini ve bu işbirliğine daha üst düzeyde devam edeceklerini
açıklamışlardır.
Bölge devletlerinden Ermenistan, bağımsızlığının hemen ardından
Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımı ile suçlamış, toprak ve tazminat talebinde
bulunmuş, Türkiye’nin iyi niyetini değerlendirmemiştir. Daha Sovyetler Birliği
dağılmadan önce Türk Dışişlerinden bir heyet Moskova ziyareti çerçevesinde
Ermenistan’ı da ziyaret etmiş ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri
geliştirmeye çalışmıştır. Ancak Ermenistan Türkiye’nin bu girişimlerine
karşılık vermemiş ve Bağımsızlık Bildirgesi’nin 11. maddesinde ‘Soykırımın
uluslararası alanda tanınması için bütün faaliyetleri destekleyeceğini’ ifade
etmiştir. Ermenistan Anayasası taslağında da Türkiye’yi soykırımla suçlayan
ifadelere yer verilmiştir. Ancak 1995’te Anayasa kabul edilirken Bağımsızlık
Bildirgesi’nde ifade edilen prensiplere göre hazırlandığı göz önünde
bulundurularak Anayasa metninden bu ifade çıkarılmıştır. Bağımsızlık
Bildirgesinin 11. maddesi ile Ermenistan tarafından sözde Ermeni soykırımı
iddiasının hukuksal bir çerçeveye alındığı görülmektedir.
Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği bu politikaya rağmen, Sovyetler
Birliği döneminde de açık olan Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapısı
1993 yılına kadar açık kalmış, Türkiye tarafından Ermenistan’a ekonomik ve
insani yardımlar yapılmıştır. Türkiye’nin bu iyi niyet girişimlerine rağmen,
Ermenistan ve Ermeni diasporası ABD ve Avrupa’da sözde Ermeni soykırımının
tanınması için propaganda faaliyetlerine devam etmiş ve sonuçta başta Fransa
olmak üzere bazı Avrupa devletleri sözde Ermeni soykırımını tanımış,
uluslararası alanda Türkiye’yi zor duruma düşürmek istemiştir. Ermenistan’ın
bağımsızlık sonrası yayılmacı politika izlemesi, sözde soykırım iddialarını
uluslararası gündeme taşıması, toprak ve tazminat talep etmesi, Türkiye’nin
toprak bütünlüğünü tanımaması, Kars (13 Ekim 1921) ve Moskova (16 Mart 1921)
Anlaşmalarının yürürlükten kaldırılması için girişimlerde bulunması ve
Azerbaycan topraklarını işgal etmesinden sonra iki ülke arasındaki sınır
kapıları Türkiye tarafından kapatılmıştır.
Sınır kapıları kapandıktan sonra ABD ve bazı Avrupa devletleri Türkiye
ile ilişkilerinde Ermenistan ile sınır kapılarının açılması için Türkiye’ye
çeşitli vesilelerle baskı uygulamıştır. Sorunun Türkiye’den kaynaklandığını
iddia eden bu devletler nedense sözde soykırım, tazminat ve toprak
iddialarından vazgeçmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanıması, işgal ettiği
Azerbaycan topraklarından geri çekilmesi konusunda Ermenistan’a karşı gerekli
tavrı almamakta, aksine yerel ve ulusal parlamentolarında aldıkları kararlarla
Ermenistan’ı ödüllendirmektedirler.
Bir dönem Türk Dışişleri Bakanlığı yapmış bir diplomat olmanıza rağmen,
yukarıda bahsedilen konuların hiç birine değinmeden Türkiye ve Ermenistan
arasındaki tek sorunun Dağlık Karabağ meselesinin olduğunu vurgulamaya. Büyük
bir ihtimalle Siz ASALA terör örgütünün Türk meslektaşlarınıza karşı yapmış
olduğu terör eylemlerini, ASALA-PKK, bağımsızlık sonrası ise Ermenistan-PKK
işbirliğini de unutmuş görünüyorsunuz.
Sayın Türkmen, yorumunuzda Başbakan Erdoğan’ın beklenen ABD
ziyaretinden önce sınır kapısının açılması yönünde önceliğin kullanılması
gerektiğini ifade ederek, bu bağlamda ABD Başkanı George Bush ile diyalogun
yapıcı olacağını ve Başkanlık seçimleri öncesinde sözde Ermeni soykırımı
iddialarının Türk-Amerikan ilişkilerini zedelemesine imkân vermeyeceğini ifade
etmişsiniz. Her şeyden önce Türk Dışişleri ve devlet yöneticileri Ermenistan’ın
Türkiye’ye karşı izlediği uzlaşmaz politikaya devam ettiği sürece, sınır
kapısının açılmasının mümkün olmayacağını gayet makul ve mantıklı şekilde ifade
etme yeteneğine sahip olduğuna inanmaktayım.
Iğdır’da Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni komite ve çeteleri
tarafından katledilen Türkler için anıt inşa edilirken Ermenistan bu anıtın
inşaatına engel olmak için çeşitli düzeylerde bu konuyu gündeme getirdiğinde,
Sizin Ermenistan’da Tsitsernaberd kentinde yükselen muazzam sözde Ermeni
soykırım anıtın varlığını sorgulamanız beklenirken, bu yazınızda sanki
Türkiye’nin Ermenistan’a ihtiyacı varmış gibi bir tutum sergilemişsiniz.
Sayın Türkmen, Siz Dağlık Karabağ Savaşı’na rağmen, Ermenistan ve
Azerbaycan arasında ilişkilerin tamamen kesilmediğini özenle vurgulamaya
çalışmışsınız. Evet, gerçekten de Ermenistan ve Azerbaycan’da üretilen ürünler
sınırlı miktarda da olsa her iki ülkenin iç tüketimine sunulmaktadır. Bu
ürünler Azerbaycan ve Ermeniler tarafından değil, iki ülke arasındaki sorunu
ekonomik zihniyetle değerlendiren Gürcü tüccarlar tarafından pazarlanmaktadır.
Sayın Türkmen, Ermenistan’da Taşnaksutyun Partisi (Ermeni Devrimci
Federasyonu-ASALA’yı doğuran parti) hariç Ermenilerin büyük bir kısmının
ülkelerinde konuşlanan 102. Rus askeri üssünün çıkarılması ve Ermenistan’ın
Batı’ya doğru yönelmesine çalıştıklarını ifade etmişsiniz. Oysa her şeyden önce
Ermenistan’da sadece Taşnaksutyun Partisi değil, Ermenistan Komünist Partisi,
Hınçaklar, diğer siyasi partiler ve en önemlisi iktidar, Rus askeri üssünün
Ermenistan’da konuşlanmasını Ermenistan ulusal güvenliğinin garantörü olarak
görmektedir. Eğer Ermenistan’da Rus askeri üssünün çıkarılmasını isteyen siyasi
veya sivil toplum kuruluşları olsaydı, Gürcistan’ın Vaziani askeri üssünden
çıkarılan Rus askeri birliklerinin büyük bir bölümü Ermenistan’a taşındığı
zaman itiraz eder ve gerçekten Batı yanlısı olduklarını kanıtlamaya
çalışırlardı.
Yukarıda ifade edilen konuların Kafkasya’daki yeni denklemleri
açıklayan Sayın Türkmen ve Türk kamuoyu tarafından göz ardı edilmemesi
gerektiğine inanmaktayım.
Saygılarımla
Hatem CABBARLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder