Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
Ermeni Meselesi ile ilgili olarak
Amerika ve Avrupa’da ciltlerle kitap yazılmıştır. Ancak bu kitapların birçoğunda
tarafsız değerlendirmeden daha çok Ermenilerin görüşleri desteklenmiştir.
Sovyetler Birliği’nde ise 1960’lı yıllardan başlayarak tarihçiler ve akademik
çevreler Ermeni Meselesi üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Özellikle, 1965’de
Ermenistan’ın başkenti Erivan sokaklarında sözde soykırımın 50. yıldönümü
nedeniyle düzenlenen yürüyüşten sonra Ermeni Meselesi bir anda araştırmacıların
odak noktası oldu.
1960’lı yıllardan sonra Ermeni bilim adamları Osmanlı tarihi üzerine
ciddi araştırmalar yapmaya başladılar. Tarihçiler, genellikle Osmanlı tarihinin
XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarındaki dönemde ortaya çıkan Ermeni
Meselesi, Ermeni siyasi partileri, dernek ve komitelerin faaliyetlerini ve
konuyla ilgili Osmanlının izlediği politikayı mercek altına aldılar. Özellikle,
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıda yaşayan Ermenilerin Kafkasya cephesinde ve
cephe arkasında Rus orduları ile işbirliği yaparak Osmanlı ordusunun ulaşım ve haberleşme
yollarını kapatması askeri hareketleri büyük ölçüde Rus ordusunun lehine
değiştirmesi nedeniyle Osmanlı hükümeti tarafından tehcir edilen Ermeniler
üzerinde araştırmalar yapmaktaydı.[1]
Bu araştırmacılardan biri de Eduard Oganisyan’dır. Oganisyan,
Almanya’nın Munhen kentinde faaliyet gösteren “Ermeni Sorunları Araştırmaları
Enstitüsü” başkanıdır. Oganisyan, Taşnaksutyun Partisinin üyesidir ve kendisini
açıkça Türk düşmanlığı kimliğinde tanıtmaktadır. Oganisyan’ın, 1991’de
Moskova’da basılmış “Yüzyıllık Mücadele”[2]
adlı kitabında XIX. yüzyılın sonlarından 1990’lı yılların başlarına kadar
Osmanlıda (Türkiye’de) ve Kafkasya’da yaşanan gelişmeler değerlendirilmektedir.
Oganisyan, kitabı Rusça konuşan Ermeniler için yazdığını ifade etse de, eski Sovyetler Birliği mekânında Rusça
konuşan okuyucular için bir propaganda aracı olduğunu söyleyebiliriz. Kitap 700
sayfadan oluşmakta ve 8 alt başlığa bölünmektedir. Kitapta Taşnaksutyun
Partisi, Ermeni komite ve derneklerin kurulması ve devlete karsı izledikleri
politika, Birinci Dünya Savaşı’na kadar, savaş yılları ve sonrası Osmanlıdaki
gelişmelere açıklık getirilmiş ve değerlendirilmiştir. Ayrıca, Taşnaksutyun
Partisinin iki yıllık iktidarı (1918–1920) sonrası Ermenistan’ın Bolşevik
ordusu tarafından işgal edilmesi ve Taşnaksutyun Partisinin Avrupa ve
Amerika’da Türkiye aleyhine yaptığı propaganda faaliyetleri konusunda da bilgi
verilmektedir. Oganisyan, “Şark Meselesi”nin bir boyutu olan “Ermeni Meselesi”
ile ilgili olarak tarihi süreçte gelişen olaylar ışığında bazı iddialarda
bulunmuştur.
1877–1878
Osmanlı-Rusya Savaşı ve Ayastefanos (Yeşilköy)
Antlaşması
Yazar, kitabın birinci bölümünde XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı
İmparatorluğunda gelişen siyasi ve ekonomik olaylara değinmiş, İngiltere,
Fransa, Avusturya ve Rusya’nın bölge politikası incelemiş, 1877-1878
Osmanlı-Rus savaşının nedenlerini değerlendirmiş, savaş sonrası imzalanan
Ayastefanos Antlaşmasında azınlıklarla ilgili tartışılan meseleleri kendi
siyasi bakış açısıyla ele almıştır.
Oganisyan’ın verdiği bilgiye göre 6 Aralık 1876’da ise Ermeni Piskoposu
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Elliot’la görüşerek isyan eden eyaletlere
verilmesi planlanan haklara göre Bâb-ı Ali’ye fazla yüklenmemelerini rica
etmesini hükümetin baskıları sonucunda olduğunu kaydetmektedir.[3]
İstanbul Ermeni Piskoposunun böyle bir talepte bulunmasına karşın Kafkasya
Ermenileri Rus Çarına bir mektup yazarak ona sadık kaldıklarını ifade ederek
diğer Hıristiyan halklarla birlikte Osmanlı Ermenilerini de korumasını rica
ettiler.
1877–1878 savaşı sonunda Ayastefanos Antlaşmasının imzalanacağı sırada
zamanda Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan başkanlığında toplanan Ermeni
Meclisi, Rus ordusunu kendilerinin kurtarıcısı dibi kabul ederek Rus Çarı’na
başvurmayı kararlaştırdı. Osmanlı ve Rusya arasında 31 Mart 1878’de yapılan barış
görüşmelerinde Ermeniler tartışma konusu olmamıştı. Ancak Osmanlı Ermenileri
kendi çıkarlarının görüşmelerde gündeme getirilmesi için Başpiskopos tarafından
görevlendirilen Rahip Kevork Vartabet Rusjukliyan ve Osmanlı murahhas
hey’etinde bulunan Stephan Aslanyan Paşa ve Hovannes Efendiyi görevlendirdi.
Ermeni temsilcilere Rus murahhas hey’etinde bulunan İgnatyev, Bulgarlara
verilen hakların kendilerine verilmeyeceğini, ancak çok yakın gelecekte
Ermenilerin buna hazır olmaları gerektiğini bildirdi.[4]
3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması Osmanlı için ağır
yükümlülükler doğurmaktaydı. Antlaşmanın 16. maddesine göre Rus orduları Doğu
Anadolu’dan geri çekilmeden önce Osmanlı en kısa zamanda burada yaşayan
Ermenilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamayı, Kürt ve Çerkezlere karşı
Ermenilerin güvenliğini sağlamayı vaat ediyordu.[5]
Antlaşmada Ermeni Kilisesi ve Piskoposluğu ile ilgili hiçbir atıfta
bulunulmamıştı. Burada dikkat çeken bir noktaya açıklık getirmemizde fayda
vardır. Antlaşma şartlarının görüşüldüğü zaman Rus murahhas hey’eti, Osmanlı
murahhas hey’etinin itiraz edeceğine emin olduğu için Eçmiadzin Piskoposuna
bütün Ermenilerin Piskoposu unvanı verilmesi meselesini gündeme taşıyor.
Aslında Rusya hükümeti de Eçmiadzin Piskoposuna bu unvanın verilmesine
kesinlikle karşı çıkmaktaydı. Sadece Osmanlı murahhas hey’etinin itiraz
edeceklerini bildiklerini için bu meseleyi gündeme getirerek Ermenilerin
güvenini kazanmak istiyorlardı. Konuyla ilgili İgnatyev Grandük Gorçakov’a
yazmıştı: “Antlaşmanın 16. maddesi Ermeni cemaati tarafından büyük bir
sevinçle karşılandı. Ermeni kelimesi ilk defa olarak uluslararası antlaşmada telâffuz edildi....Türk murahhas
hey’eti Eçmiadzin Piskoposluğu’nun adının geçmesine ve ona bütün Ermenilerin
Piskoposu unvanı verilmesine kesinlikle karşı çıktı. Gerçekten de Eçmiadzin
piskoposluğu isminin bu gibi siyasi bir belgede yer alması bizim için
Kafkasya’nın yönetiminde ve Ermenilerin bizim çıkarların aksine bazı
girişimlerde bulunabilir diye bu konu üzerinde tartışmaya lüzum görmedik”.[6]
Eçmiadzin Piskoposu Ermenilerin dinî temsilcisi gibi uluslararası diplomaside
Rusya’nın işine yarayabilir aynı zamanda da iç politikada da bazı sorunlar
çıkarabilirdi. Eğer Rusya’nın dış politikasını yönlendiren kurumlar Osmanlı
topraklarında Piskoposluğun Ermeniler üzerinde nüfusunun artmasını
istiyorduysa, kendi açısından böyle bir gelişmeyi uygun görmüyordu. Rusya,
kendi sınırları içerisinde yaşayan Ermenilerinin siyasi faaliyetlerinin
güçlenmesini istemiyor, elinden geldiği kadar buna engel olmaya çalışıyordu.
Birinci Dünya Savaşı başlarına kadar Ermeni
piskoposları ve ileri gelenleri Ermeni Meselesini yeniden gündeme çıkardılar.
Değişen siyasi, askeri ve ekonomik dünyada batı devletlerinin Ermeni Meselesine
yeni bir bakış açısıyla yaklaşılacağını umut eden Ermeniler Osmanlıya karşı
isyan çıkardı ve batı devletlerinden destek almak için ciddi faaliyetlere
başladı. 17 Ağustos 1913’de Taşnaksutyun Partisi’nin 7. Kurultayında Osmanlının
Rusya’ya karşı savaşa katılacağı taktirde Osmanlı, İran ve Rusya Ermenilerinin
durumunu değerlendirildi. Uzun süren görüşmeden sonucunda Osmanlı ve Rusya
Ermenilerinin hükümete sadık kalmaları, İran Ermenilerinin de tarafsız
kalmaları hakkında karar kabul edildi.[7]
Taşnaksutyun Partisinin bu kararı alması Rusya’nın çıkarlarına ters düşüyordu.
Çünkü Rusya savaş zamanı Osmanlı Ermenilerinin kendi tarafında savaşmalarını
istiyordu. Rusya, Taşnaksutyun Partisinden ayrılmış Doğu Komitesi üyelerine
savaş zamanı kendileriyle beraber Osmanlıya karşı savaşması teklifini yaptıktan
sonra Doğu Komitesi Tiflis’te gönüllü Ermeni ordusunu kurma hazırlıklarına
başladı.
Osmanlı hükümetinin seferberlik ilan etmesinden sonra
(3 Ağustos 1914) Eçmiadzin Piskoposu Gevork Çar’a ulaştırılması için Kafkasya
Genel Valisi Vorontsova gönderdiği 5 Ağustos 1914 tarihli mektupta Anadolu’daki
altı vilayetten bölünmez bir Ermeni bölgesi meydana getirilmesini, buraya Bâb-ı
Âliden bağımsız, Rusya tarafından seçilmiş, yüksek rütbeli Hıristiyan birinin
atanmasını, ıslahatın uygulanmasını Rusya’nın kontrol etmesini istedi.[8]
Savaş başladığı zaman Zeytun Ermenileri açıkca
hükümete itaat etmemeye, vergi vermemeye başladılar. Ermeniler, hükümetten
kumandan ve subayları kendilerinden olmak üzere “Zeytun Fedai Alayı” adıyla
bölgelerini muhafaza etmek için bir milis teşkilatının kurulmasına izin
istediler. Konuyla ilgili olumlu cevap almayan Ermeniler 30 Ağustos 1914’de
silahlı isyana başladılar.[9]
Zeytun İsyanının ardından Kayseri, Bitlis, Erzurum, Mamuratil Aziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon,
Ankara, Adana ve Halep Ermenileri de isyana başladılar.
Oganisyan, Birinci Dünya Savaşından önce ve sonra
Avrupa ve Amerika’ya göç eden Ermenileri siyasi ve kültürel bağlamda
Taşnaksutyun Partisinin örgütlediğini ifade ederek, Ermeni kimlik bilincinin ve
milli değerlerinin korunmasında, Ermenilerin devrim ruhunun ve sözde soykırım
konusunda Ermeni toplumunun bilgilendirilmesinde Taşnak ideolojisinin büyük
önemi olduğunu kaydetmiştir.
Oganisyan’ın iddia
ettiği gibi sözde soykırım propagandası belirli bir plana uygun olarak
yürütülmüş, özellikle Amerika ve Avrupa’da üniversite ve bilim kurumlarını,
haberleşme ve kamuoyu oluşturacak araçları ve uluslararası kuruluşları etkili
bir biçimde kullanılmıştır. Soykırım propagandası çalışmalarını araştırdığımız
zaman genellikle iki ana hattın öne çıktığını görmekteyiz.
1.
Özellikle
Avrupa’da Taşnaksutyun Partisinin önderliğinde yazılı basında (Ermenice ve
yabancı dilde olmak üzere) sözde Ermeni soykırımının gündemde tutulması ve
Ermeni gençlerinin bu konuyla ilgili bilgilendirilmesi.
2.
Batı
dünyasının dikkatini bu konu üzerinde daha da yoğunlaştırmak için Türklere
karşı terör eylemleri yapmak. Ermeniler, sözde soykırımdan sorumlu tuttukları
Osmanlı devlet ve hükümet adamlarına karşı terör eylemlerine 1920’li yılların
sonuna kadar devam etmiş, uzun bir sessizlikten sonra 1970’li yılların başlarından
itibaren Türk diplomatlarına karşı terör eylemlerine yeniden başlamıştır.
Avrupa’da Ermeni
Propagandası
Oganisyan da birçok
Ermeni araştırmacılar gibi klasik üslup kullanarak Ermenistan’ın Türkler
tarafından “Batı” ve “Doğu” Ermenistan olarak ikiye bölündüğünü iddia
etmektedir.
Taşnaksutyun
Partisi’nin 1925’de toplanan 10. kurultayı kararları gereğince Fransa
Ermenilerinin yeni bir örgütlenme sürecine başladı. Propaganda faaliyetlerini
yürütmek için 1924’de partinin gençlik kolunun ideolojik eğitimini
üstlenebilecek Rostom kütüphanesini kuruldu, 2 Ağustos 1925’de ise Arraç
(İleri) gazetesini yayınlanmaya başlandı.[10]
Avrupa’da yaşayan Ermeniler genellikle Taşnaksutyun Partisinin önderliğinde
örgütleniyordu. Nitekim partinin 11. (7 Mart 1929) ve 12. kurultayı (4 Şubat
1933) Fransa’da toplandı ve özellikle 12. kurultayda Türkiye aleyhine bazı
kararlar alındı. Kararda, Ermeniler sözde soykırım ve toprak talepleri ile
beraber Kürt meselesini de ön plana çıkarmak istiyordu.[11]
Almanya’da yaşayan Artaşes Abegyan
Taşnaksutyun Partisi’nin şubesini ve Ermeni-Alman Dostluk Derneği’ni kurdu.
Ermeniler Taşnaksutyun Partisinin düzenlediği bağımsızlık günü ve sözde
soykırımı anma toplantılara katılarak konuyu gündemde tutmaya çalışıyorlardı.
Abegyan’ın ciddi çalışmaları sonucunda Berlin Üniversitesinde Ermeni dili ve
edebiyatı bölümü açıldı. 1937–1944 yılları arasında Ermeni-Alman Dostluk
Derneği eş başkanları Rogerbah ve Abegyan Ermeni kültür ve tarihini anlatan
Almanca Ayastan (Ermenistan) adlı dergi yayınlanmaya başladılar.[12]
İkinci Dünya Savaşı arifesinde Almanya’da yaşayan Ermenilerin birçoğu ülkeyi
terk ederek başka Avrupa devletlerine göç ettiler. 1945-1960’lı yıllara kadar
Ermeni diasporası Almanya’da fazla etkili olmadı. Ancak 1968’den başlayarak
özellikle Hınçak Partisi temsilcilerinin katılımıyla Batı Almaya’da “Hessen
Ermeni Kültür Birliği“ kuruldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra diaspora
Ermenileri İngiltere, Fransa ve ABD’de Türkiye aleyhine yoğun faaliyete
başladı. Özellikle 1950’li yıllarda Sovyetler Birliği ve Türkiye ilişkilerinin
olumlu gelişmesi Ermeni diaporasına propaganda malzemesi oldu. Sovyetler
Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Khruşov’un 1955’de SSCB Yüksek
Sovyetinde yaptığı bir konuşmada Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin
geliştirilmesi gerektiğini söylemesi üzerine Ermeniler, Avrupa ve Amerika
basınında Türkiye’nin siyasi yönünü değişerek Sovyetler Birliği ile işbirliği
yaptıkları ve Komünist ideolojisi tehlikesinin arttığını iddia etmeye
başladılar.[13]
Oganisyan, diaspora Ermenilerinin psikolojik
durumunu değerlendirirken bir Ermeni çocuğunun Ermeni Meselesi konusunda
görüşlerinin oluşması aşamalarını şöyle ifade etmektedir. “Yurtdışında
yaşayan bir Ermeni çocuğunun arkadaşı cumartesi ve pazar günleri beş günlük
okul sıkıntısından kurtulmak için futbol oynayıp veya kumsalda dinlenirken, o
cumartesi okuluna giderek Ermenice öğrenmeli, Ermeni edebiyatı ve tarihini
okumalı, şiirler ezberlemelidir. 9–10 yaşlarında bir Ermeni çocuğu kendi
tarihini iyice öğrenmiştir, o dedelerinin Türkler tarafından “soykırıma maruz
kaldığını bilerek Türklere nefret ediyor, onun arkadaşları daha çocukluk
dünyasındayken o artık büyümüştür ve düşmanını tanıyor”.[14]
Oganisyan, bu şartlar altında büyüyen bir
Ermeni gencinin adalet istemesi üzerine siyasi görüşlerinde değişiklik olduğunu
ve daha çok sosyalist ideolojisini benimsediklerini vurgulamaktadır.[15]
Yazara göre 1960’lı yıllara kadar Avrupa kamuoyunun soykırım konusunda
bilgilendirilmesinde sosyalist partilerin büyük rolü olmuştur.
Taşnaksutyun Partisi’nin 1967’de Beyrut’ta
yapılan 19. kurultayında alınana bir kararla partinin izlediği geleneksel
siyasi hattı terk edilerek Amerika ile her türlü işbirliği reddedildi. Kararda
sözde Ermeni soykırımından sadece Türkiye’nin sorumlu olmadığını, büyük
devletlerinde sorumluluk taşıdığı ve Ermeni halkının bu devletler karşısında
bazı talepleri olduğu ifade edilmişti.[16]
Münih’te faaliyet gösteren Ermeni Sorunu
Araştırmaları Enstitüsü tarafından 1973’de
“Ermeniler hakkında ne biliyorsunuz” sorusuyla bir kamuoyu yoklaması
yapıldı. Elde edilen sonuçlara göre Almanların Ermeniler hakkında hiçbir şey
bilmedikleri hatta böyle bir topluluğun olduğundan bile haberlerinin olmadığı
anlaşıldı.[17].
Bunun üzerine diaspora Ermenileri Aralık
1972’de Viyana’da toplanan Taşnaksutyun Partisinin 20. kurultayından sonra
soykırım propagandası konusunda geniş faaliyete başladı. Kurultay, Ermeni
meselesinin uluslararası kamuoyu gündeminden çıkmasının nedenlerini araştırmaya
başladı. Bu konuda iki görüş ortaya çıktı.
1. Dünya kamuoyu 1915’de Ermenilere yapılan
sözde soykırımdan habersizdir. Avrupa kamuoyuna bu konuda bilgi verilirse
tarihçiler, insan hakları teşkilatları, hükümetler ve parlamentolar Ermenilerin
haklarının geri alınmasına yardımcı olabilir.
2. Dünya kamuoyu 1915’de Ermenilere “soykırım”
yapıldığını biliyor ancak siyasi nedenlerden dolayı bu konuyu gündeme
getirmiyorlar.[18]
Kurultayda hangi görüşün doğru olduğu hakkında
uzun tartışmalar yaşandı ve sonuçta alınan kararla “Ermeni Meselesi Kurumu”
kuruldu. Bu kurum yaptığı araştırmada 1915’de dünya basınının Ermeni
“soykırımı” konusunda çok fazla yazdığını ancak bütün bunların arşivlerde
olduğunu, arşivlerin taranmasını ve bu belgelerin seri halinde yayınlanması
gerektiği kararına vardı. Ancak basın
Ermeni Meselesi ile ilgilenmiyordu. Hükümetler ve parlamenterler ise siyasi
açıdan bunun doğru olmayacağını NATO müttefikleri olan Türkiye’yi incitmemek
için Ermeni Meselesini gündeme getirmeyecekti. Taşnaksutyun Partisi, dünya
kamuoyunun dikkatini Ermeni Meselesi üzerinde yoğunlaşması, basın, radyo ve
televizyonların bu konuda yayın yapmaları için sadece sivil mücadelenin yeterli
olmadığı kararına vararak terörü tercih etti.
Ermeni Terörü
Terör, XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak
Ermenilerin çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Bu yöntemden Ermeniler sadece
tebaası olduğu devletin ileri gelenlerine değil aynı zamanda Ermeni davasını
desteklemeyen Ermeni burjuvasına karşı da kullanmıştır. 1893’de İstanbul’da
Ovanes Yusufyan tarafından gizli bir teşkilat kuruldu. Bu teşkilatın esas amacı
Ermeni gençleri arasında propaganda yapmak ve Ermeni halkını isyan çıkarması
için gerekli politik zeminin hazırlanmasını sağlamaktı. Taşnaksutyun Partisi
özellikle İstanbul’da faaliyetini genişletti ve Osmanlıya hizmet eden
Ermenilere karşı terör eylemlerine başladı. Örneğin, Taşnaklar Maksut Sultan
Beyi, Osmanlı istihbaratının şefi Artaşek’i, Jandarma Komutanı Adisi’yi, eski
Piskopos Mambre Benlyan’ı ve saray doktoru M. Tutundjiyev’i öldürdüler.[19]
Taşnaklar Avrupa ülkelerinin Ermeni meselesi
ile ilgilenmelerini sağlamak için Osmanlı Bankasına silahlı baskın yaptı ve
daha sonra da Samatya olaylarının çıkardılar. Ermeniler, Osmanlı Bankası
Baskınını dünyada ilk siyasi terör eylemini olduğunu ve bildirmekte ve bundan
gururlanmaktadır.
Ermeniler, sadece Osmanlıda değil, Kafkasya’da
da terör eylemlerine devam ediyordu. Tiflis’te örgütlenen Taşnaklar Çarlık
Rusya’nın Kafkasya askeri valisi General Goliçin’e karşı başarısız bir suikast
girişiminde bulundular.[20]
Tam 57 yıl sonra Ermeniler yine de sivil Türk
vatandaşlarına karşı terör eylemlerine başladı. İlk kurbanları 22 Ekim 1975’de
Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Danış Tunalığil oldu. Bu olaydan iki gün
sonra ise Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi İsmail Erez ve makam şoförü öldürüldü.
Olayları “Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları” örgütü üslendi. Bu örgüt 1975–1985
yılları arasında 15 Türk diplomatını öldürmüş, 2’ni ise yaralamıştır. Bu ilk
olaydan hemen sonra “Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları” bir bildiri
yayınlayarak dünya kamuoyunun dikkatini Ermeni Meselesine yöneltmeye çalıştı.
Bildiride, Türklerin Ermenilere “soykırım”
yaptıklarını ve “Batı Ermenistan’ın” Türkler tarafından işgal edildiği,
Türkiye’nin “soykırımı” kabul ederek Ermeni halkından özür dilemesi ve tazminat
ödemesi gerektiği ifade edilmekteydi.[21]
Oganisyan’a göre Ermeniler Türk diplomatlarına
karşı düzenledikleri suikastlar sonucunda dünya kamuoyunun, uluslararası ve
insan hakları teşkilatlarının dikkatini Ermeni Meselesi üzerine yoğunlaştıra
bildiler. Oganisyan, başta Taşnaksutyun olmak üzere bazı silahlı Ermeni gurup
üyelerinin eylemlerini değerlendirirken onların haklı çıkarmak için Bolşevik
hükümeti ve Stalin yönetiminin yaptığı “kızıl terör”ün zamanın siyasi ve sosyal
şartlarına göre yapmış olduklarını savunmaktadır. Bundan başka Oganisyan İspanya’da
ETA, İngiltere’de İrlanda Cumhuriyet Ordusu,
İtalya’da Kırmızı Tugay ve Fransa’da Direkt Hareket gibi terör
örgütlerinin de eylemlerini desteklemektedir. Oganisyan, terör ve terörist
kelimelerine açıklık getirmeye çalışarak onları organize suç çeteleri değil,
milli bağımsızlık mücadelesi veren askerler olarak tanıtmakta, terörü bir çok
siyasi partilerin kullandığı bir araç olarak görmektedir. Buna örnek olarak
Bolşevik devriminin önderi Vladimir İliç Lenin’i göstermektedir.[22]
“Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları’nın”
silahlı eylemlerinden sonra Avrupa basınında Ermeni Meselesinin tarihi
konusunda çok sayıda yazılar yayınlanmaya başlandı ve Ermeni tarihçiler
arşivlerde araştırmalar yaparak İngiliz, Alman ve Fransız belgelerini
yayınladılar. Oganisyan, 1980–1986 yılları arasında Almanya’da Ermeni Meselesi
ile ilgili haber ve makalelerin arttığını şu şekilde tespit etmiştir.
Yıllar
|
Yayınlanmış Makaleler
|
||||
Büyük
|
Orta
|
Küçük
|
Toplam
|
Katsayı
|
|
1980
|
28
|
54
|
80
|
162
|
4,5
|
1981
|
68
|
153
|
423
|
644
|
38,2
|
1982
|
71
|
234
|
508
|
813
|
46,4
|
1983
|
342
|
824
|
1098
|
2264
|
49,8
|
1984
|
384
|
1210
|
1337
|
2931
|
50,6
|
1985
|
368
|
513
|
47
|
928
|
49,4
|
1986
|
434
|
142
|
215
|
791
|
47,3
|
Yazar, terörün Ermeni Meselesinin
gündemde kalmasına yardımcı olduğunu ifade ederek örnekler vermektedir. Üyelerinin
büyük bir çoğunluğu yabancılardan oluşan “Ermeni Halkı Haklarının Savunma
Komitesi” başta Fransız Bakan Francheske, Yunan Bakan Papademilis ve tanınmış birçok
profesörler olmakla 1981’de Münhen’de bir araya gelerek Ermeni meselesi ile
ilgili konferans düzenlediler. Konferansın otelde yapılmasına, basın ve yayın
temsilcilerinin bütün masraflarının karşılanmasına rağmen, katılım çok zayıftı
ve ilgi azdı. Oganisyan, İspanya’da bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni
Yardımcısı olan ve Ermeni terörü sonucundan kütürüm kalan Gureran’ın bu
konferansa katılması ve Ermeni Halkı Haklarının Savunma Komitesi’nin 19. üyesi
olması nedeniyle medyanın ilgisinin çektiğini ifade etmektedir.
Oganisyan, sözde soykırım
konusunda Ermeni propagandasının temel unsurunun medya ve uluslararası insan
hakları teşkilatları, sivil kurum ve kuruluşları olduğuna dikkat
çekmektedir. Yazara göre terör devlet
düzeni ve kamuoyu düzeninin bozulmasında en etkili bir eylem olmakla birlikte
her hangi bir ideolojinin propagandasının yapılmasında etkili olmaktadır. 1973–2002
yılları arasında Ermeni terör teşkilatları tarafından Batı Avrupa’da 235 terör
eylemi, 41 suikast yapılmış 70 kişi öldürülmüş, 534 kişi yaralanmış, 105 kişi
kaçırılmıştır.[23]
Kitabın son bölümünde Azerbaycan ve Ermenistan
arasındaki Dağlık Karabağ konusuna değinilmiş, Ermenilerin ayrılıkçı
faaliyetleri, Ermeni silahlı birleşmelerinin Dağlık Karabağ’da sivil insanlara
karşı yaptıkları katliamlar bağımsızlık mücadelesi gibi
değerlendirilmiştir. Oganisyan’ın bu
kitabı XIX. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın sonlarına kadar Taşnaksutyun
Partisi faaliyetini ve Ermeni diasporasının Avrupa ve Amerika’da örgütlenme
sürecini, Türkiye ve Azerbaycan aleyhine yaptıkları propagandaları anlamak
bakımından ilgi çekicidir.
* Bu kitap değerlendirmesi ASAM ve Ermeni Araştırmaları Enstitüsü
tarafından 24 Nisan 2002’de düzenlenen Ermeni Araştırmaları I. Türkiye
kongresinde sunulmuş ve yayınlanmıştır.
[1] Bu konuda bkz: Djon Kirakosyan, Mladoturki Perted Sudom İstorii; http://www.armenianhouse.org/kirakosyan/mladoturki/mladoturki1.htm, Suren Ayvazyan, İstoriya Rossii
Artmyanskiy Sled,
(Moskova: Kron-Press Yayınevi,
2000); V. A. Parsamyan, Ş. R.
Harutunyan, Hay Joğovordu Patmutyun, (Erivan: Luys Yayınevi,
1979); Aguzyan A. Germano-Tureçskoe
Vnutrisoyuzniçeskoe Protivoborstva za Gospodstva Zakavkazye v 1918 god, “Erivan Üniversitesi Haberleri” No 3, 1978; Agaronyan A, Ot
Sardarapata do Sevra i Lozannı,
(Boston: 1943); Esayan A, Mejdunarodnoe
Pravavoe Polojenie Armenii,
(Erivan: 1967); Turşyan G, Sardarapatskaya Bitva, (Erivan: 1965);
[2] Eduard Oganisyan, Vek
Borbı, (Moskova: Feniks Yayınevi, 1991).
[3] Oganisyan, Vek Borbı, s. 50.
[4] Oganisyan, Vek Borbı, s. 53.
[5] Oganisyan, Vek Borbı, s. 52.
[6] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
53.
[7] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
172-174.
[8] Boryan B. A, Armeniya, Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR,
Moskova, 1929, s. 350-351.
[9] Hüsamettin Yıldırım,
Kafkaslarda Türk-Rus-Ermeni Münasebetleri (1914-1918),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara 1990, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 68.
[10] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
392.
[11] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
400.
[12] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
395.
[13] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
448-449.
[14] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
451.
[15] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
451-452.
[16] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
452.
[17] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
453.
[18] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
454.
[19] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
87.
[20] Veliçko V. L, Kavkaz, Russkoe Delo i Mejduplemennıye voprosı, I.
Cilt, Arteli Yayınevi, Petersburg, 1904,
s.142.
[21] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
459.
[22] Oganisyan, Vek Borbı..., s.
463.
[23] Zerkalo Gazetesi, 16 Nisan 2002.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder