Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Ocak 2012 Salı

Eduard Oganisyan’ın “Yüzyıllık Mücadele” Adlı Kitabında Ermeni Meselesi Ve “Soykırım” Propagandası*


    

Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı 
                                                                                                                   

Ermeni Meselesi ile ilgili olarak Amerika ve Avrupa’da ciltlerle kitap yazılmıştır. Ancak bu kitapların birçoğunda tarafsız değerlendirmeden daha çok Ermenilerin görüşleri desteklenmiştir. Sovyetler Birliği’nde ise 1960’lı yıllardan başlayarak tarihçiler ve akademik çevreler Ermeni Meselesi üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Özellikle, 1965’de Ermenistan’ın başkenti Erivan sokaklarında sözde soykırımın 50. yıldönümü nedeniyle düzenlenen yürüyüşten sonra Ermeni Meselesi bir anda araştırmacıların odak noktası oldu.

1960’lı yıllardan sonra Ermeni bilim adamları Osmanlı tarihi üzerine ciddi araştırmalar yapmaya başladılar. Tarihçiler, genellikle Osmanlı tarihinin XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarındaki dönemde ortaya çıkan Ermeni Meselesi, Ermeni siyasi partileri, dernek ve komitelerin faaliyetlerini ve konuyla ilgili Osmanlının izlediği politikayı mercek altına aldılar. Özellikle, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıda yaşayan Ermenilerin Kafkasya cephesinde ve cephe arkasında Rus orduları ile işbirliği yaparak Osmanlı ordusunun ulaşım ve haberleşme yollarını kapatması askeri hareketleri büyük ölçüde Rus ordusunun lehine değiştirmesi nedeniyle Osmanlı hükümeti tarafından tehcir edilen Ermeniler üzerinde araştırmalar yapmaktaydı.[1]

Bu araştırmacılardan biri de Eduard Oganisyan’dır. Oganisyan, Almanya’nın Munhen kentinde faaliyet gösteren “Ermeni Sorunları Araştırmaları Enstitüsü” başkanıdır. Oganisyan, Taşnaksutyun Partisinin üyesidir ve kendisini açıkça Türk düşmanlığı kimliğinde tanıtmaktadır. Oganisyan’ın, 1991’de Moskova’da basılmış “Yüzyıllık Mücadele”[2] adlı kitabında XIX. yüzyılın sonlarından 1990’lı yılların başlarına kadar Osmanlıda (Türkiye’de) ve Kafkasya’da yaşanan gelişmeler değerlendirilmektedir. Oganisyan, kitabı Rusça konuşan Ermeniler için yazdığını ifade etse de,  eski Sovyetler Birliği mekânında Rusça konuşan okuyucular için bir propaganda aracı olduğunu söyleyebiliriz. Kitap 700 sayfadan oluşmakta ve 8 alt başlığa bölünmektedir. Kitapta Taşnaksutyun Partisi, Ermeni komite ve derneklerin kurulması ve devlete karsı izledikleri politika, Birinci Dünya Savaşı’na kadar, savaş yılları ve sonrası Osmanlıdaki gelişmelere açıklık getirilmiş ve değerlendirilmiştir. Ayrıca, Taşnaksutyun Partisinin iki yıllık iktidarı (1918–1920) sonrası Ermenistan’ın Bolşevik ordusu tarafından işgal edilmesi ve Taşnaksutyun Partisinin Avrupa ve Amerika’da Türkiye aleyhine yaptığı propaganda faaliyetleri konusunda da bilgi verilmektedir. Oganisyan, “Şark Meselesi”nin bir boyutu olan “Ermeni Meselesi” ile ilgili olarak tarihi süreçte gelişen olaylar ışığında bazı iddialarda bulunmuştur.

1877–1878 Osmanlı-Rusya Savaşı ve Ayastefanos (Yeşilköy)   Antlaşması


Yazar, kitabın birinci bölümünde XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğunda gelişen siyasi ve ekonomik olaylara değinmiş, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya’nın bölge politikası incelemiş, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının nedenlerini değerlendirmiş, savaş sonrası imzalanan Ayastefanos Antlaşmasında azınlıklarla ilgili tartışılan meseleleri kendi siyasi bakış açısıyla ele almıştır.

Oganisyan’ın verdiği bilgiye göre 6 Aralık 1876’da ise Ermeni Piskoposu İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Elliot’la görüşerek isyan eden eyaletlere verilmesi planlanan haklara göre Bâb-ı Ali’ye fazla yüklenmemelerini rica etmesini hükümetin baskıları sonucunda olduğunu kaydetmektedir.[3] İstanbul Ermeni Piskoposunun böyle bir talepte bulunmasına karşın Kafkasya Ermenileri Rus Çarına bir mektup yazarak ona sadık kaldıklarını ifade ederek diğer Hıristiyan halklarla birlikte Osmanlı Ermenilerini de korumasını rica ettiler.

1877–1878 savaşı sonunda Ayastefanos Antlaşmasının imzalanacağı sırada zamanda Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus ordusunu kendilerinin kurtarıcısı dibi kabul ederek Rus Çarı’na başvurmayı kararlaştırdı. Osmanlı ve Rusya arasında 31 Mart 1878’de yapılan barış görüşmelerinde Ermeniler tartışma konusu olmamıştı. Ancak Osmanlı Ermenileri kendi çıkarlarının görüşmelerde gündeme getirilmesi için Başpiskopos tarafından görevlendirilen Rahip Kevork Vartabet Rusjukliyan ve Osmanlı murahhas hey’etinde bulunan Stephan Aslanyan Paşa ve Hovannes Efendiyi görevlendirdi. Ermeni temsilcilere Rus murahhas hey’etinde bulunan İgnatyev, Bulgarlara verilen hakların kendilerine verilmeyeceğini, ancak çok yakın gelecekte Ermenilerin buna hazır olmaları gerektiğini bildirdi.[4]

3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması Osmanlı için ağır yükümlülükler doğurmaktaydı. Antlaşmanın 16. maddesine göre Rus orduları Doğu Anadolu’dan geri çekilmeden önce Osmanlı en kısa zamanda burada yaşayan Ermenilerin bütün ihtiyaçlarını karşılamayı, Kürt ve Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğini sağlamayı vaat ediyordu.[5] Antlaşmada Ermeni Kilisesi ve Piskoposluğu ile ilgili hiçbir atıfta bulunulmamıştı. Burada dikkat çeken bir noktaya açıklık getirmemizde fayda vardır. Antlaşma şartlarının görüşüldüğü zaman Rus murahhas hey’eti, Osmanlı murahhas hey’etinin itiraz edeceğine emin olduğu için Eçmiadzin Piskoposuna bütün Ermenilerin Piskoposu unvanı verilmesi meselesini gündeme taşıyor. Aslında Rusya hükümeti de Eçmiadzin Piskoposuna bu unvanın verilmesine kesinlikle karşı çıkmaktaydı. Sadece Osmanlı murahhas hey’etinin itiraz edeceklerini bildiklerini için bu meseleyi gündeme getirerek Ermenilerin güvenini kazanmak istiyorlardı. Konuyla ilgili İgnatyev Grandük Gorçakov’a yazmıştı: “Antlaşmanın 16. maddesi Ermeni cemaati tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Ermeni kelimesi ilk defa olarak uluslararası  antlaşmada telâffuz edildi....Türk murahhas hey’eti Eçmiadzin Piskoposluğu’nun adının geçmesine ve ona bütün Ermenilerin Piskoposu unvanı verilmesine kesinlikle karşı çıktı. Gerçekten de Eçmiadzin piskoposluğu isminin bu gibi siyasi bir belgede yer alması bizim için Kafkasya’nın yönetiminde ve Ermenilerin bizim çıkarların aksine bazı girişimlerde bulunabilir diye bu konu üzerinde tartışmaya lüzum görmedik”.[6] Eçmiadzin Piskoposu Ermenilerin dinî temsilcisi gibi uluslararası diplomaside Rusya’nın işine yarayabilir aynı zamanda da iç politikada da bazı sorunlar çıkarabilirdi. Eğer Rusya’nın dış politikasını yönlendiren kurumlar Osmanlı topraklarında Piskoposluğun Ermeniler üzerinde nüfusunun artmasını istiyorduysa, kendi açısından böyle bir gelişmeyi uygun görmüyordu. Rusya, kendi sınırları içerisinde yaşayan Ermenilerinin siyasi faaliyetlerinin güçlenmesini istemiyor, elinden geldiği kadar buna engel olmaya çalışıyordu.
       
Birinci Dünya Savaşı başlarına kadar Ermeni piskoposları ve ileri gelenleri Ermeni Meselesini yeniden gündeme çıkardılar. Değişen siyasi, askeri ve ekonomik dünyada batı devletlerinin Ermeni Meselesine yeni bir bakış açısıyla yaklaşılacağını umut eden Ermeniler Osmanlıya karşı isyan çıkardı ve batı devletlerinden destek almak için ciddi faaliyetlere başladı. 17 Ağustos 1913’de Taşnaksutyun Partisi’nin 7. Kurultayında Osmanlının Rusya’ya karşı savaşa katılacağı taktirde Osmanlı, İran ve Rusya Ermenilerinin durumunu değerlendirildi. Uzun süren görüşmeden sonucunda Osmanlı ve Rusya Ermenilerinin hükümete sadık kalmaları, İran Ermenilerinin de tarafsız kalmaları hakkında karar kabul edildi.[7] Taşnaksutyun Partisinin bu kararı alması Rusya’nın çıkarlarına ters düşüyordu. Çünkü Rusya savaş zamanı Osmanlı Ermenilerinin kendi tarafında savaşmalarını istiyordu. Rusya, Taşnaksutyun Partisinden ayrılmış Doğu Komitesi üyelerine savaş zamanı kendileriyle beraber Osmanlıya karşı savaşması teklifini yaptıktan sonra Doğu Komitesi Tiflis’te gönüllü Ermeni ordusunu kurma hazırlıklarına başladı.

Osmanlı hükümetinin seferberlik ilan etmesinden sonra (3 Ağustos 1914) Eçmiadzin Piskoposu Gevork Çar’a ulaştırılması için Kafkasya Genel Valisi Vorontsova gönderdiği 5 Ağustos 1914 tarihli mektupta Anadolu’daki altı vilayetten bölünmez bir Ermeni bölgesi meydana getirilmesini, buraya Bâb-ı Âliden bağımsız, Rusya tarafından seçilmiş, yüksek rütbeli Hıristiyan birinin atanmasını, ıslahatın uygulanmasını Rusya’nın kontrol etmesini istedi.[8]

Savaş başladığı zaman Zeytun Ermenileri açıkca hükümete itaat etmemeye, vergi vermemeye başladılar. Ermeniler, hükümetten kumandan ve subayları kendilerinden olmak üzere “Zeytun Fedai Alayı” adıyla bölgelerini muhafaza etmek için bir milis teşkilatının kurulmasına izin istediler. Konuyla ilgili olumlu cevap almayan Ermeniler 30 Ağustos 1914’de silahlı isyana başladılar.[9] Zeytun İsyanının ardından Kayseri, Bitlis, Erzurum,  Mamuratil Aziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Adana ve Halep Ermenileri de isyana başladılar.

Oganisyan, Birinci Dünya Savaşından önce ve sonra Avrupa ve Amerika’ya göç eden Ermenileri siyasi ve kültürel bağlamda Taşnaksutyun Partisinin örgütlediğini ifade ederek, Ermeni kimlik bilincinin ve milli değerlerinin korunmasında, Ermenilerin devrim ruhunun ve sözde soykırım konusunda Ermeni toplumunun bilgilendirilmesinde Taşnak ideolojisinin büyük önemi olduğunu kaydetmiştir.

Oganisyan’ın iddia ettiği gibi sözde soykırım propagandası belirli bir plana uygun olarak yürütülmüş, özellikle Amerika ve Avrupa’da üniversite ve bilim kurumlarını, haberleşme ve kamuoyu oluşturacak araçları ve uluslararası kuruluşları etkili bir biçimde kullanılmıştır. Soykırım propagandası çalışmalarını araştırdığımız zaman genellikle iki ana hattın öne çıktığını görmekteyiz.

1.                 Özellikle Avrupa’da Taşnaksutyun Partisinin önderliğinde yazılı basında (Ermenice ve yabancı dilde olmak üzere) sözde Ermeni soykırımının gündemde tutulması ve Ermeni gençlerinin bu konuyla ilgili bilgilendirilmesi.
2.                 Batı dünyasının dikkatini bu konu üzerinde daha da yoğunlaştırmak için Türklere karşı terör eylemleri yapmak. Ermeniler, sözde soykırımdan sorumlu tuttukları Osmanlı devlet ve hükümet adamlarına karşı terör eylemlerine 1920’li yılların sonuna kadar devam etmiş, uzun bir sessizlikten sonra 1970’li yılların başlarından itibaren Türk diplomatlarına karşı terör eylemlerine yeniden başlamıştır.
       
Avrupa’da Ermeni Propagandası

Oganisyan da birçok Ermeni araştırmacılar gibi klasik üslup kullanarak Ermenistan’ın Türkler tarafından “Batı” ve “Doğu” Ermenistan olarak ikiye bölündüğünü iddia etmektedir.

Taşnaksutyun Partisi’nin 1925’de toplanan 10. kurultayı kararları gereğince Fransa Ermenilerinin yeni bir örgütlenme sürecine başladı. Propaganda faaliyetlerini yürütmek için 1924’de partinin gençlik kolunun ideolojik eğitimini üstlenebilecek Rostom kütüphanesini kuruldu, 2 Ağustos 1925’de ise Arraç (İleri) gazetesini yayınlanmaya başlandı.[10] Avrupa’da yaşayan Ermeniler genellikle Taşnaksutyun Partisinin önderliğinde örgütleniyordu. Nitekim partinin 11. (7 Mart 1929) ve 12. kurultayı (4 Şubat 1933) Fransa’da toplandı ve özellikle 12. kurultayda Türkiye aleyhine bazı kararlar alındı. Kararda, Ermeniler sözde soykırım ve toprak talepleri ile beraber Kürt meselesini de ön plana çıkarmak istiyordu.[11]

Almanya’da yaşayan Artaşes Abegyan Taşnaksutyun Partisi’nin şubesini ve Ermeni-Alman Dostluk Derneği’ni kurdu. Ermeniler Taşnaksutyun Partisinin düzenlediği bağımsızlık günü ve sözde soykırımı anma toplantılara katılarak konuyu gündemde tutmaya çalışıyorlardı. Abegyan’ın ciddi çalışmaları sonucunda Berlin Üniversitesinde Ermeni dili ve edebiyatı bölümü açıldı. 1937–1944 yılları arasında Ermeni-Alman Dostluk Derneği eş başkanları Rogerbah ve Abegyan Ermeni kültür ve tarihini anlatan Almanca Ayastan (Ermenistan) adlı dergi yayınlanmaya başladılar.[12] İkinci Dünya Savaşı arifesinde Almanya’da yaşayan Ermenilerin birçoğu ülkeyi terk ederek başka Avrupa devletlerine göç ettiler. 1945-1960’lı yıllara kadar Ermeni diasporası Almanya’da fazla etkili olmadı. Ancak 1968’den başlayarak özellikle Hınçak Partisi temsilcilerinin katılımıyla Batı Almaya’da “Hessen Ermeni Kültür Birliği“ kuruldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra diaspora Ermenileri İngiltere, Fransa ve ABD’de Türkiye aleyhine yoğun faaliyete başladı. Özellikle 1950’li yıllarda Sovyetler Birliği ve Türkiye ilişkilerinin olumlu gelişmesi Ermeni diaporasına propaganda malzemesi oldu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Khruşov’un 1955’de SSCB Yüksek Sovyetinde yaptığı bir konuşmada Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin geliştirilmesi gerektiğini söylemesi üzerine Ermeniler, Avrupa ve Amerika basınında Türkiye’nin siyasi yönünü değişerek Sovyetler Birliği ile işbirliği yaptıkları ve Komünist ideolojisi tehlikesinin arttığını iddia etmeye başladılar.[13]
    
Oganisyan, diaspora Ermenilerinin psikolojik durumunu değerlendirirken bir Ermeni çocuğunun Ermeni Meselesi konusunda görüşlerinin oluşması aşamalarını şöyle ifade etmektedir. “Yurtdışında yaşayan bir Ermeni çocuğunun arkadaşı cumartesi ve pazar günleri beş günlük okul sıkıntısından kurtulmak için futbol oynayıp veya kumsalda dinlenirken, o cumartesi okuluna giderek Ermenice öğrenmeli, Ermeni edebiyatı ve tarihini okumalı, şiirler ezberlemelidir. 9–10 yaşlarında bir Ermeni çocuğu kendi tarihini iyice öğrenmiştir, o dedelerinin Türkler tarafından “soykırıma maruz kaldığını bilerek Türklere nefret ediyor, onun arkadaşları daha çocukluk dünyasındayken o artık büyümüştür ve düşmanını tanıyor”.[14] 

Oganisyan, bu şartlar altında büyüyen bir Ermeni gencinin adalet istemesi üzerine siyasi görüşlerinde değişiklik olduğunu ve daha çok sosyalist ideolojisini benimsediklerini vurgulamaktadır.[15] Yazara göre 1960’lı yıllara kadar Avrupa kamuoyunun soykırım konusunda bilgilendirilmesinde sosyalist partilerin büyük rolü olmuştur.

Taşnaksutyun Partisi’nin 1967’de Beyrut’ta yapılan 19. kurultayında alınana bir kararla partinin izlediği geleneksel siyasi hattı terk edilerek Amerika ile her türlü işbirliği reddedildi. Kararda sözde Ermeni soykırımından sadece Türkiye’nin sorumlu olmadığını, büyük devletlerinde sorumluluk taşıdığı ve Ermeni halkının bu devletler karşısında bazı talepleri olduğu ifade edilmişti.[16] 
      
Münih’te faaliyet gösteren Ermeni Sorunu Araştırmaları Enstitüsü tarafından 1973’de  “Ermeniler hakkında ne biliyorsunuz” sorusuyla bir kamuoyu yoklaması yapıldı. Elde edilen sonuçlara göre Almanların Ermeniler hakkında hiçbir şey bilmedikleri hatta böyle bir topluluğun olduğundan bile haberlerinin olmadığı anlaşıldı.[17].    

Bunun üzerine diaspora Ermenileri Aralık 1972’de Viyana’da toplanan Taşnaksutyun Partisinin 20. kurultayından sonra soykırım propagandası konusunda geniş faaliyete başladı. Kurultay, Ermeni meselesinin uluslararası kamuoyu gündeminden çıkmasının nedenlerini araştırmaya başladı. Bu konuda iki görüş ortaya çıktı.
1. Dünya kamuoyu 1915’de Ermenilere yapılan sözde soykırımdan habersizdir. Avrupa kamuoyuna bu konuda bilgi verilirse tarihçiler, insan hakları teşkilatları, hükümetler ve parlamentolar Ermenilerin haklarının geri alınmasına yardımcı olabilir.
2. Dünya kamuoyu 1915’de Ermenilere “soykırım” yapıldığını biliyor ancak siyasi nedenlerden dolayı bu konuyu gündeme getirmiyorlar.[18]

Kurultayda hangi görüşün doğru olduğu hakkında uzun tartışmalar yaşandı ve sonuçta alınan kararla “Ermeni Meselesi Kurumu” kuruldu. Bu kurum yaptığı araştırmada 1915’de dünya basınının Ermeni “soykırımı” konusunda çok fazla yazdığını ancak bütün bunların arşivlerde olduğunu, arşivlerin taranmasını ve bu belgelerin seri halinde yayınlanması gerektiği kararına vardı.  Ancak basın Ermeni Meselesi ile ilgilenmiyordu. Hükümetler ve parlamenterler ise siyasi açıdan bunun doğru olmayacağını NATO müttefikleri olan Türkiye’yi incitmemek için Ermeni Meselesini gündeme getirmeyecekti. Taşnaksutyun Partisi, dünya kamuoyunun dikkatini Ermeni Meselesi üzerinde yoğunlaşması, basın, radyo ve televizyonların bu konuda yayın yapmaları için sadece sivil mücadelenin yeterli olmadığı kararına vararak terörü tercih etti.


Ermeni Terörü

Terör, XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak Ermenilerin çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Bu yöntemden Ermeniler sadece tebaası olduğu devletin ileri gelenlerine değil aynı zamanda Ermeni davasını desteklemeyen Ermeni burjuvasına karşı da kullanmıştır. 1893’de İstanbul’da Ovanes Yusufyan tarafından gizli bir teşkilat kuruldu. Bu teşkilatın esas amacı Ermeni gençleri arasında propaganda yapmak ve Ermeni halkını isyan çıkarması için gerekli politik zeminin hazırlanmasını sağlamaktı. Taşnaksutyun Partisi özellikle İstanbul’da faaliyetini genişletti ve Osmanlıya hizmet eden Ermenilere karşı terör eylemlerine başladı. Örneğin, Taşnaklar Maksut Sultan Beyi, Osmanlı istihbaratının şefi Artaşek’i, Jandarma Komutanı Adisi’yi, eski Piskopos Mambre Benlyan’ı ve saray doktoru M. Tutundjiyev’i öldürdüler.[19]

Taşnaklar Avrupa ülkelerinin Ermeni meselesi ile ilgilenmelerini sağlamak için Osmanlı Bankasına silahlı baskın yaptı ve daha sonra da Samatya olaylarının çıkardılar. Ermeniler, Osmanlı Bankası Baskınını dünyada ilk siyasi terör eylemini olduğunu ve bildirmekte ve bundan gururlanmaktadır.

Ermeniler, sadece Osmanlıda değil, Kafkasya’da da terör eylemlerine devam ediyordu. Tiflis’te örgütlenen Taşnaklar Çarlık Rusya’nın Kafkasya askeri valisi General Goliçin’e karşı başarısız bir suikast girişiminde bulundular.[20] 

Tam 57 yıl sonra Ermeniler yine de sivil Türk vatandaşlarına karşı terör eylemlerine başladı. İlk kurbanları 22 Ekim 1975’de Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Danış Tunalığil oldu. Bu olaydan iki gün sonra ise Türkiye’nin Fransa Büyükelçisi İsmail Erez ve makam şoförü öldürüldü. Olayları “Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları” örgütü üslendi. Bu örgüt 1975–1985 yılları arasında 15 Türk diplomatını öldürmüş, 2’ni ise yaralamıştır. Bu ilk olaydan hemen sonra “Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları” bir bildiri yayınlayarak dünya kamuoyunun dikkatini Ermeni Meselesine yöneltmeye çalıştı. Bildiride, Türklerin Ermenilere “soykırım”  yaptıklarını ve “Batı Ermenistan’ın” Türkler tarafından işgal edildiği, Türkiye’nin “soykırımı” kabul ederek Ermeni halkından özür dilemesi ve tazminat ödemesi gerektiği ifade edilmekteydi.[21]

Oganisyan’a göre Ermeniler Türk diplomatlarına karşı düzenledikleri suikastlar sonucunda dünya kamuoyunun, uluslararası ve insan hakları teşkilatlarının dikkatini Ermeni Meselesi üzerine yoğunlaştıra bildiler. Oganisyan, başta Taşnaksutyun olmak üzere bazı silahlı Ermeni gurup üyelerinin eylemlerini değerlendirirken onların haklı çıkarmak için Bolşevik hükümeti ve Stalin yönetiminin yaptığı “kızıl terör”ün zamanın siyasi ve sosyal şartlarına göre yapmış olduklarını savunmaktadır. Bundan başka Oganisyan İspanya’da ETA, İngiltere’de İrlanda Cumhuriyet Ordusu,  İtalya’da Kırmızı Tugay ve Fransa’da Direkt Hareket gibi terör örgütlerinin de eylemlerini desteklemektedir. Oganisyan, terör ve terörist kelimelerine açıklık getirmeye çalışarak onları organize suç çeteleri değil, milli bağımsızlık mücadelesi veren askerler olarak tanıtmakta, terörü bir çok siyasi partilerin kullandığı bir araç olarak görmektedir. Buna örnek olarak Bolşevik devriminin önderi Vladimir İliç Lenin’i göstermektedir.[22]
“Ermeni Soykırımı Adalet Savaşçıları’nın” silahlı eylemlerinden sonra Avrupa basınında Ermeni Meselesinin tarihi konusunda çok sayıda yazılar yayınlanmaya başlandı ve Ermeni tarihçiler arşivlerde araştırmalar yaparak İngiliz, Alman ve Fransız belgelerini yayınladılar. Oganisyan, 1980–1986 yılları arasında Almanya’da Ermeni Meselesi ile ilgili haber ve makalelerin arttığını şu şekilde tespit etmiştir.
Yıllar
Yayınlanmış Makaleler
Büyük
Orta
Küçük
Toplam
Katsayı
1980
   28
   54
   80
   162
   4,5
1981
   68
   153
   423
   644
   38,2
1982
   71
   234
   508
   813
   46,4
1983
   342
    824
   1098
 2264
   49,8
1984
   384
  1210
   1337
 2931
   50,6
1985
   368
  513
   47
 928
   49,4
1986
   434
   142
   215
791
   47,3
Yazar, terörün Ermeni Meselesinin gündemde kalmasına yardımcı olduğunu ifade ederek örnekler vermektedir. Üyelerinin büyük bir çoğunluğu yabancılardan oluşan “Ermeni Halkı Haklarının Savunma Komitesi” başta Fransız Bakan Francheske, Yunan Bakan Papademilis ve tanınmış birçok profesörler olmakla 1981’de Münhen’de bir araya gelerek Ermeni meselesi ile ilgili konferans düzenlediler. Konferansın otelde yapılmasına, basın ve yayın temsilcilerinin bütün masraflarının karşılanmasına rağmen, katılım çok zayıftı ve ilgi azdı. Oganisyan, İspanya’da bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı olan ve Ermeni terörü sonucundan kütürüm kalan Gureran’ın bu konferansa katılması ve Ermeni Halkı Haklarının Savunma Komitesi’nin 19. üyesi olması nedeniyle medyanın ilgisinin çektiğini ifade etmektedir.

Oganisyan, sözde soykırım konusunda Ermeni propagandasının temel unsurunun medya ve uluslararası insan hakları teşkilatları, sivil kurum ve kuruluşları olduğuna dikkat çekmektedir.  Yazara göre terör devlet düzeni ve kamuoyu düzeninin bozulmasında en etkili bir eylem olmakla birlikte her hangi bir ideolojinin propagandasının yapılmasında etkili olmaktadır. 1973–2002 yılları arasında Ermeni terör teşkilatları tarafından Batı Avrupa’da 235 terör eylemi, 41 suikast yapılmış 70 kişi öldürülmüş, 534 kişi yaralanmış, 105 kişi kaçırılmıştır.[23]
      
Kitabın son bölümünde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ konusuna değinilmiş, Ermenilerin ayrılıkçı faaliyetleri, Ermeni silahlı birleşmelerinin Dağlık Karabağ’da sivil insanlara karşı yaptıkları katliamlar bağımsızlık mücadelesi gibi değerlendirilmiştir.  Oganisyan’ın bu kitabı XIX. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın sonlarına kadar Taşnaksutyun Partisi faaliyetini ve Ermeni diasporasının Avrupa ve Amerika’da örgütlenme sürecini, Türkiye ve Azerbaycan aleyhine yaptıkları propagandaları anlamak bakımından ilgi çekicidir.



* Bu kitap değerlendirmesi ASAM ve Ermeni Araştırmaları Enstitüsü tarafından 24 Nisan 2002’de düzenlenen Ermeni Araştırmaları I. Türkiye kongresinde sunulmuş ve yayınlanmıştır.
[1] Bu konuda bkz:  Djon Kirakosyan,  Mladoturki Perted Sudom İstoriihttp://www.armenianhouse.org/kirakosyan/mladoturki/mladoturki1.htmSuren Ayvazyan, İstoriya Rossii Artmyanskiy Sled, (Moskova: Kron-Press Yayınevi,  2000);  V. A. Parsamyan, Ş. R. Harutunyan, Hay Joğovordu Patmutyun, (Erivan: Luys Yayınevi,  1979); Aguzyan A. Germano-Tureçskoe Vnutrisoyuzniçeskoe Protivoborstva za Gospodstva Zakavkazye v 1918 god, “Erivan Üniversitesi Haberleri” No 3, 1978; Agaronyan A, Ot Sardarapata do Sevra i Lozannı,  (Boston: 1943); Esayan A, Mejdunarodnoe Pravavoe Polojenie Armenii, (Erivan: 1967); Turşyan G, Sardarapatskaya Bitva, (Erivan: 1965);
[2] Eduard Oganisyan,  Vek Borbı,  (Moskova:  Feniks Yayınevi,   1991).
[3] Oganisyan,  Vek Borbı,  s. 50.
[4] Oganisyan,  Vek Borbı,   s. 53.
[5] Oganisyan,  Vek Borbı,   s. 52.
[6] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 53.
[7] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 172-174.    
[8] Boryan B. A, Armeniya, Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, Moskova, 1929,  s. 350-351.
[9] Hüsamettin Yıldırım,  Kafkaslarda Türk-Rus-Ermeni Münasebetleri (1914-1918), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,  Ankara 1990, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,  s.  68.
[10] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 392.
[11] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 400.
[12] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 395.
[13] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 448-449.
[14] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 451.
[15] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 451-452.
[16] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 452.
[17] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 453.
[18] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 454.
[19] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 87.
[20] Veliçko V. L, Kavkaz, Russkoe Delo i Mejduplemennıye voprosı, I. Cilt,  Arteli Yayınevi, Petersburg, 1904, s.142.
[21] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 459.
[22] Oganisyan,  Vek Borbı..., s. 463.
[23] Zerkalo Gazetesi, 16 Nisan 2002.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder