Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
Giriş
Her devletin
uluslararası alanda değişik bir imaj oluşturma özelliği vardır. Bu, bütün
devletler için kalıplaşmış şekilde olmayıp, başka şekillerde de ortaya
çıkabilir. Bu özellik her şeyden önce, tarihi süreçte devletlerin izlediği
siyasî, ekonomik ve kültürel politikayla bağlıdır. Devletlerin izledikleri bu
politika dünya kamuoyunda onun imajını oluşturan başlıca göstergelerden
biridir. Bu günün koşulları içerisinde basın, radyo ve televizyon herhangi bir
devletin imaj oluşturma özelliğini etkilemektedir.[1]
Bu makalede yüzyıllarca Türklerle iç içe yaşamış
Ermenilerin (şimdiki Ermenistan’ın) Türkiye/Türkler hakkındaki düşünceleri,
tutumları ve tarihi psikolojik görüşleri incelenmiştir. Konuyu araştırırken
öncelikle Ermeni tarihine değinilmiş, Ermenilerin kim oldukları, dili ve
kültürü konusundan kısaca söz edilmiş ve Osmanlının son dönemlerinde devlete
karşı tutumları araştırılmıştır.
1920’de Ermenistan, Bolşevik Rusya tarafından işgal
edilerek SSCB’ye katıldıktan sonra Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bir
kopukluk olmuştur. Ancak Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra Ermenistan
Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990’da bağımsızlık kararı almasıyla Türk-Ermeni
ilişkileri yeni bir döneme girdi. Konu ağırlıklı olarak bu dönemden sonra ele
alınacak ve Ermenilerin Türkiye’yi algılayış şekli, izlediği politika ve millî
görüşleri incelenecektir.
Ermeni Tarihi ve Kimliğine Kısa Bir Bakış
Ermeni toplumunun tarihi hakkında Ermeni ve yabancı
tarihçiler arasında tam bir görüş birliği yoktur. Bölgede yerleşik halklar M.Ö.
516 yılında Aras Nehri bölgesini Medler’den alarak 200 yıl süreyle İran’ın bir
vilâyeti olarak İran Valileri tarafından yönetilmiştir. İpsos Savaşı’ndan sonra
Ermenilerin yaşadıkları bölgeler İskender’in komutanlarından Selefküs’ün eline
geçmiştir. Bölge daha sonra M.Ö. 248 yılında Part hükümdarı Arsak tarafından
yönetilmiştir. Saka Türklerinin Parn boyundan olan Arsak, eski Oğuz ve Türkmen
soyundan gelmiştir.
Ermeni tarihinde Ermenilerin bir millet olarak M.Ö.
I.-II. yüzyıllarda Dağlık Ermenistan’da yaşayan soyların birleşmesinden oluştuğu
ifade edilse de bu soyların adları verilmemektedir.[2] Ermeniler, kendilerinin kadim bir millet
olduklarını kanıtlamak için tarihi kaynaklardan daha çok efsane ve mitolojiye
dayanmış, dil ve din faktörünü öne çıkarmıştır.
Ermeniler XI. yüzyılın ortalarına kadar evvela
Kafkasya bölgesine, daha sonra Kafkasya’dan batıya ve güneye yayılmış, gelenek
ve varlıklarını korumak için uğraşmış, ancak bağımsız bir millet olma olanağını
elde edememiştir.[3]
Tarihlerini M.Ö. XVIII-XX. yüzyıla kadar geriye
götürme kompleksi içinde olan Ermeni tarihçilerden Ayvazyan, Ermenilerin ‘4000’
yıllık tarihini yazmış, ancak nedense sadece Urartu devleti konusunda geniş
bilgi vermiştir. Ermeni bilim adamları Urartu devletinin kendilerine ait
olduğunu iddia etseler de birçok tanınmış tarihçi bunun aksini iddia
etmektedir.[4]
XIX. yüzyılda Kafkasya’ya seyahat eden Fransız bilim
adamı De Bay, Eçmiadzin Kilisesini ziyaret ederken, Ermeniler ona bazı eşyaları
göstererek, Ermeni tarihi ve kültürünün kadimliğini göstermek istemiştir. Ancak
Bay, eşyaların en çok 100–150 yıllık olduğunu tespit etmiş ve bu konuda görüş
bildirdikten sonra Ermeni gazeteleri ona karşı hakarete varacak ifadeler
kullanmaktan çekinmemiştir.[5]
Hanrish Pudor, Ermenilerin Hıristiyan olmakla beraber
Sami ırkından olduğunu, en göze batan niteliklerinin burunlarının kambur, kalın
ve kaba olduğunu, L. Sufer, Ermenilerin Yahudiler ile Hititlerden geldiğini, S.
Valsinger, Ermeni ve Yahudiler arasında göze çarpan benzerlik olduğunu, bu
benzerliğin bedensel benzerliğin yanı sıra ticarete olan yakınlıkları ile de
kanıtlandığını, J. Deniker, Ermenilerin esasen karışık bir ırk olduğunu, bunlar
arasında Hindu-Afgan-Asurî ve Türk ırklarından ortak noktalar olduğunu, Robart
De Gais, Orta Asya ve Pamir yaylalarından gelen Aryen boyları ve
Mezopotamya’dan kuzeye çıkan Sami ırkına mensup aşiretlerin karışımı
olduklarını öne sürmüştür.[6]
Rus kaynağına göre Ermeniler Babil ve Yahudilerle
karışık bir ırktır. Antropolojik değerlere göre onlar kısa kafataslıdır. Şantr,
Erkert ve Pantyukhov’un değerlendirmelerine göre Ermeniler Dağ Yahudileri ve Asurîlere
daha çok benzemektedir.[7] Bu kaynağın Ermenilere dayanarak verdiği
bilgiye göre Ermenilerin bir kısmını ise asimile olmuş Çingeneler
oluşturmaktadır. Kaynak, Petersburg Üniversitesi Profesörü Kerobe Patkanyan’ın,
Şair Alamdaryan’ın ve Ganesoğlu’nun Ermenileşmiş Çingeneler olduğunu iddia
etmektedir.[8]
Ermeniler, kendilerinin Kafkasya’nın yerlisi
olduklarını iddia etseler de ait oldukları dil grubu bakımından bunun aksi bir
görüşü savunmak mümkündür. Ermeni dili Hint-Avrupa dillerinin doğu grubuna
aittir. Bu sistemde Ermeni dilinin kendine has özelliği vardır. Ermeni dili M.S. IV. yüzyılın sonları ve V. yüzyılın
başlarında yazı şeklini almıştır. Bazı bakımlardan Ermeni dili özellikle
Hint-Avrupa dillerinden Snaskritçeye (eski Hint yazısı), Latince’ye,
Yunanca’ya, eski Slavca’ya ve eski Almanca’ya yakındır.[9]
Osmanlının Son Dönemlerinde
Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışı
1877–1878
Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar ‘millet-i sadıka’ olarak bilinen Ermeniler
Ayastefanos Anlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar en çok
sorun çıkaran tebaa olmuştur. Ayastefanos Antlaşması’nın imzalanacağı sırada
Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus
ordusunu kendilerinin kurtarıcısı dibi kabul ederek Rus Çarı’na başvurmayı
kararlaştırdı. Osmanlı ve Rusya arasında 31 Mart 1878’de yapılan barış
görüşmelerinde Ermeniler tartışma konusu olmamıştı. Ancak Osmanlı Ermenileri,
kendi çıkarlarının görüşmelerde gündeme taşınması için Başpiskopos tarafından
görevlendirilen Rahip Kevork Vartabet Rusjukliyan ve Osmanlı murahhas heyetinde
bulunan Stephan Aslanyan Paşa ve Hovannes Efendi’yi görevlendirdi.[10] Anlaşma metni
hazırlandığı zaman Ruslar, Ermenilerle ilgili olan bir maddenin kabul
edilmesini başardılar. Buna göre, Ayastefanos Anlaşması’nın 16. maddesi
gereğince Osmanlı, Ermenilerin can ve mal güvenliğini korumayı taahhüt etti.
Ayastefanos
Anlaşması’nın şartları İngiltere’nin çıkarlarına ters düştüğü için Osmanlı ile
görüşerek Rusya’ya karşı savunacağını bildirdi ve yeni barış konferansının
toplanmasını teklif etti. Büyük devletlerin görüşmesinden sonra konferansın
Berlin’de toplanmasına karar verildi. Berlin Konferansı’nın kararlarında Ermeni
meselesi 61. maddede ele alındı. Daha Berlin Konferansı başlamadan önce
Ermeniler Hrimyan Mkrtiç-Ayrik, Horen Harbey ve Minas Çeraz Papazyan’ı temsilci
olarak Berlin’e gönderdi. Temsilciler Berlin’e gitmeden önce yapılan bir
toplantıda Ermeniler, Hrimyan’dan Ermenice’den başka bir dil bilmediğini ve
konferansta hangi dilde konuşacağını sordukta, ‘Ben gözyaşları dilinde
konuşacağım’ diye cevap vermişti.[11]
Berlin Konferansı’ndan Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar büyük
devletler İstanbul’daki elçilikleri vasıtası ile Ermeniler lehindeki talep ve
zorlamalarını aralıksız olarak sürdürdüler.
Birinci Dünya
Savaşı’nın başlamasıyla, Osmanlı ülkeyi savunmak için 2 Ağustos 1914’te
seferberlik ilân ederek, meşrutiyet anayasasına göre askere alınmaları mümkün
hâle gelmiş azınlıklar-Ermeniler dahil-vatandaşları silah altına çağırdı.
Patrikhane ve Ermeni komiteleri seferberlik çağrısına bir yandan şeklen olumlu
tavır takınırken, bir yandan da teşkilatlarına, düşmanın ilerlemesi hâlinde
hizmete hazır olmak üzere çeteler teşkilini, askere alınanların silahları ile
birlikte bu çetelere katılmalarını tebliğ etmeye başladı.
Ermenilerin Kafkasya
cephesinde Rus orduları ile işbirliği yaparak Osmanlıya karşı savaşması, ulaşım
ve haberleşme yollarını kapatması Osmanlı ordusunu güç duruma düşürdü. Bu durum
karşısında Başkumandanlık cephe bölgesinde Ruslarla işbirliği içinde bulunan
Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmesi için 25 Şubat 1915 ve 26 Mayıs 1915
tarihili kararları kabul etti.[12] Sonradan bu
kararlar Ermeniler tarafından dünya kamuoyuna soykırım belgesi olarak
tanıtılmaya başlandı ve bugüne kadar da bunun propagandası yapılmaktadır.
1920’de Ermenistan Cumhuriyeti’nin Bolşevikler tarafından işgal edilmesinden ve
1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Ermenilerin sözde soykırım
propagandası 1960’lı yıllara kadar bir kesintiye uğramış, ancak 1965’te
Ermenistan’ın resmi olarak anma törenleri düzenlemesinin ardından ‘soykırım’
propagandası yeniden canlılık kazanmıştır.
Tarihi Süreçte Ermenilerin Kimlik Psikolojisi
Ermeniler ‘Ben
kimim?’ sorusunu yanıtlarken kendi geçmişlerini Nuh Peygamber’e kadar
dayatmakta, Hıristiyanlığı ilk kabul eden topluluk olarak övünmekte,[13] kendi tarihlerini
inanılmaz derecede abartarak, dünya medeniyetini-yazıyı, astrolojiyi, bakır ve
demir madenciliğini kendilerinin keşfettiğini ve dünyada insan hayatının Gökçe
Gölü sahilinden başladığını iddia etmektedir.[14] Ermenilerin kimlik
psikolojisini incelemek için Ermeni tarihindeki gelişmeleri ele almakta yarar
vardır. Ermeniler, yüzyıllar boyunca tebaa psikolojisini yaşamış bir millettir.
Ermeniler, XI. yüzyılda Kilikya Baronluğu’nu kurmuş, bu baronluğun çöküşünden XX. yüzyılın
başlarına kadar bağımsız bir devletleri olmamış ve Kilikya Baronluğu’nu
tarihini inanılmaz derecede abartmıştır.[15] Ermeniler
tarihlerini olduğu gibi değil, görmek istedikleri gibi yazmış ve bunun
propagandasını yapmıştır. Yaşadıkları coğrafyada Bizans, Roma, Pers, Arap,
Selçuk ve Osmanlı gibi büyük imparatorluk ve devlet kurmuş milletlerin
çevresinde kendilerini zayıf ve başarısız olarak gören Ermeniler 700 yıllık
kompleksten kurtulabilmek için kendilerini yüce ve büyük millet olduklarına
inandırmaya çalışmıştır.[16] Hay Tad
ideologlarından olan ve aşırı milliyetçi görüşleri ile tanınan yazar Zori
Balayan, Erivan’ın (Ermenice Yerevan) 2702 yıl bundan önce inşa edildiğini
ifade etmektedir. Balayan’a göre Erivan, Roma ve Babil kadar antik bir kenttir.[17]
Erivan (Yerevan)
toponimini açıklamaya çalışan Balayan, birbiri ile çelişkili iki iddia ileri
sürmektedir. ‘...Efsaneye göre Nuh Peygamber tufandan sonra ilk gördüğü bir
kara parçasına ‘Erevume’-‘Gözüküyor’ diye bağırmış ve bu kara parçasının adı
Yerevan olarak kalmıştır’.[18] (Balayan, aynı
zamanda satır arasında Nuh Peygamberin Ermeni olduğunu (!) söylemektedir).
Hemen sonra ise ‘Menua’nın oğlu Çar Arguşti bu kaleyi inşa etti ve buraya
Erebuni adını verdi’ diye yazmaktadır.[19] Balayan, kendisini
Ermeni tarihini övmeye o kadar kaptırmış ki bazen büyük gaf yaptığının farkına
varmıyor. Örneğin, Erivan hakkında bilgi verirken önceki iddialarının tam
tersine ‘Buranın (Erivan’ın) sakinleri göçmenlerdir. Gerçek Erivan’lı yoktur.’[20] ifadesini
kullanmıştır.
XVIII. yüzyılda
Avrupa’da başlayan Rönesans ve Reform hareketleri Osmanlı’da yaşayan gayri
Müslimlerin de ayrımcılık faaliyetlerinin başlamasına neden oldu.[21] XIX. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren özellikle Osmanlı’da yaşayan ve ticaretle uğraşan
Ermenilerin zenginleşmesi Ermeni millî burjuvasının temelini oluşturmaya
başladı. Bu, aynı zamanda Ermenilerin millî düşüncelerinin gelişmesine yardımcı
oldu. Özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında bağımsız devlet kurma fırsatı
kollayan Ermeniler Batı devletlerinin desteği ile isyan çıkararak Osmanlı’yı
zor duruma düşürdüler.
XX. yüzyılın
başlarından itibaren ayrımcılık faaliyetlerinde bulunan Ermeniler, Osmanlı’nın
1915 yılında Ermenilerin Ruslarla işbirliğinin karşısını almak amacıyla kabul
ettiği tehcir kararını fırsat bilerek sözde soykırım propagandasına başladılar.
Ermenilerin, özellikle de Ermeni diasporasının sözde soykırım propagandası
faaliyetlerini değerlendirirken, milli kimliğini, gelenek ve göreneklerini
koruma içgüdüsünden çok, duygu sömürüsü yaparak Avrupa ve Amerika’da daha rahat
bir hayat yaşaması için mağdurluk izlenimi bıraktıklarını söylemek mümkündür.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra insan hakları kavramının ulus
devletler ve uluslararası kamuoyunda yer edinmesinden bugüne kadar Ermeniler
bundan fazlasıyla yararlanmıştır. Araştırmacı psikyatrist yazar Erol Göka ise
diapora Ermenilerinin psikolojik durumunu şöyle ifade etmiştir. ‘...Diaspora
Ermenileri için, yaşadıkları zengin Batı ülkesinin kimliğine sarılmak dışında,
bir ulusal kimlik şansı hiç yoktur ama grup (cemaat) kimlikleri açısından Türk
düşmanlığı ve intikam duyguları kurucu bir işleve sahip olabilir. Grup
kimliğine sahip olmanın ve mağduriyet psikolojisinin avantajlarını Türk
düşmanlığı sayesinde yaşayabilirler...’[22]
Ermenistan’da
yaşayan Ermeniler ise kısa da olsa bir bağımsızlık dönemi (1918–1920) yaşamış,
daha sonra ise Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmiş ve 1991’de tekrar
bağımsızlığına kavuşmuştur. 1965’e kadar Ermenistan’da soykırım konusu fazla
gündeme taşınmasa da tamamen unutulmamıştır. Özellikle 1965’te sözde Ermeni
soykırımının 50. yıldönümü anma törenlerine izin verilmesinden sonra Ermenistan
kamuoyunda Türk düşmanlığı psikolojisi yer edinmeye başladı.[23]
Ermeniler hiçbir
zaman bugünkü Ermenistan sınırlarında toplu halde yaşamamıştır. XIX. yüzyılın
sonu XX. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı ve İran’dan göç eden Ermeniler
Kafkasya’daki Müslüman Türk nüfusu sıkıştırmaya başladı. Özellikle 1918–1920
Ermenistan Cumhuriyeti Erivan, Zengibasar, Vedi, Gümrü, Gökçe’de yaşayan
Azerbaycan Türklerini göçe mecbur etti. 1918’de Ermenistan Cumhuriyeti ilân
edildiğinde toplam nüfusun %50’sini Ermeniler oluştururken bugün nüfus oranı
%98 olarak Ermenilerin lehine değişmiştir.[24] 1948–1953 yılları
arasında Ermenistan’dan 144.654 Azerbaycan Türkü Azerbaycan’a göç ettirildi ve
yurtdışında yaşayan Ermeniler bu bölgelere yerleştirildi.[25] Disporada yaşayan
Ermenilerin Ermenistan’a göç ettirilmesi politikasına 1930’lu yıllarda
başlandı. Buna göre, Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerini göç ettirerek
Ermenilerin sayısı arttırılacak ve daha sonra Ermenistan topraklarının
yetersizliği konusu gündeme taşınacak ve Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a verilmesi
talep edilecekti.[26]
Bugün dünyadaki
Ermeni nüfusunun (7,5 milyon) 2/3’sinden fazlası Ermenistan dışında
bulunmaktadır. Bazı istatistiklere göre Ermenistan’da en fazla 1.200.000,
Rusya’da bir milyon civarında, Gürcistan’da 397.000, ABD’de 1.100 000, Fransa’da
300.000, İran’da 200.000, Suriye’de 180.000, Türkiye’de 70.000 ve Lübnan’da
170.000 Ermeni yaşamaktadır.[27] Yüzyıllar boyunca
bağımsız devlet kurma hayalleri ile yaşamış Ermenilerin bugün ilk fırsatta
Ermenistan’dan göç etmesinin nedenlerini ekonomik sorunların yanı sıra yurt
dışında yaşama bilinci ile açıklamak mümkündür.
Ermenilerin milli
kimliklerinin ve değerlerinin korunmasında Ermeni kilisesinin faaliyeti büyük
önem taşımaktadır. XI. yüzyıla kadar Ermenistan Katogikosluğu unvanına sahip
olan kilise, Ermenilerin Orta Doğu ve Kafkasya’ya göç etmesinden sonra bu
ünvanı değil, etnik grubu ifade eden Ermeni Katogikosluğu adını aldı. Devlet
kurumuna sahip olmayan Ermeniler kiliseye bir anlamda devlet statüsü vermiş ve
kararlarını kabul etmiştir.[28] Ünlü Rus yazarı
Veliçko, İstanbul ve Eçmiadzin Katogikosluğu’nu devlet içinde ‘teokratik
devlet’ olarak tanımlamıştır.[29]
Rusya’da yaşayan
Ermeni Piskoposu İosif, 1799’da yayımlanan ‘Ermeni Kilisesinin Hıristiyan
Mezhebi’ adlı kitabında Rus Kilisesinin desteğini almak için monofizit
görüşlerini gizlemeye çalışmıştır. Anianskiy ise 1900’de yayımlanan ‘Ermeni
Kilisesinin Tarihi’ adlı çalışmasında Ermenilerin monofizit görüşlerini
yaklaşık 200 yıl gizleyebildiklerini ifade ederek, Ermeni Hıristiyan mezhebinin
gerçeklerini açıklamıştır.[30] Ermeni kilisesinin
Gregoryen mezhebini benimsemesi ve bu nedenle Hıristiyan dünyası tarafından
dışlanması Ermenilerin din ve milliyetçilik duygularını kenetlemiştir.[31]
Ermenilerin milli
kimliklerinin koruyabilmesinin nedenlerinden biri de yaşadıkları ülkelerde
koloniler kurmaları ve genellikle bu koloni dışına çıkmamaları ile açıklamak
mümkündür. Bu konuda bir başka etken de Ermenilerin yaşadıkları ülkelerde
kendilerine tanınmış ayrıcalıklar olmuştur. Örneğin Ermeni cemaati Ukrayna’yı yöneten
Letonya Prensliği’nden ekonomik ve sosyal ayrıcalık hakları almaları sayesinde
kendi milli kimliklerini koruyabilmiş,[32] Polonya’da ise
Ermenilere verilen haklar geri alındığı için XVIII. yüzyıldan sonra Katolikler
tarafından kısa bir zamanda asimle edilmiştir.[33]
Ermenistan’da
Türkiye/Türk İmajını Etkileyen Faktörler
Ermenistan’da
Türkiye/Türk imajını etkileyen faktörleri aşağıdaki alt başlıklar olarak
gösterebiliriz. 1) Tarihsel olgu, 2) 1918–1920 Birinci Ermenistan
Cumhuriyeti’nin Osmanlı ile ilişkileri, 3) 1920–1964 yıllarında propaganda
faaliyetleri, 4) 1965-1990 yıllarında propaganda faaliyetleri ve 5) Bağımsızlık
sonrası Ermenistan - Türkiye ilişkileri (1990 - 2002).
1) Tarihsel olgu. Ermeni kamuoyunda
Türklere karşı tarihi bir düşmanlık duygusu yüzyıllar boyunca var olmuştur.
Ermeni tarihinin ‘babası’ olarak tanınan Movses Horenatsi ‘Ermeni Tarihi’ isimli kitabında yazdığına göre Türkler
göçebe hayatı yaşadığından Ermeni Tanrısı onlara Ağrı Dağı'nın eteklerinde
yaşama hakkı (!) verdi. Horenatsi başka bir kaynakta şöyle demektedir: ‘Her
Türkü doğduğu anda ölüme mahkûm edin. Onlara doğulma şansı vermeyin. Çünkü
doğulmuş her Türk fesada sebep olur ve bize facia getirir’[34]. Özellikle 1054’te Selçukların,[35] 1512’de ise
Osmanlının tebaası olduktan sonra Ermenilerin bilincinde Türk düşmanlığı yer
edinmeye başladı. Ermeni tarihçilere göre Ermenistan’ın bölünmesindeki en
önemli nedenlerden biri de Osmanlı ve Safeviler arasındaki savaşlar olmuştur.[36]
2) 1918–1920
Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nin Osmanlı ile ilişkileri. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun
Kafkasya’ya girerek, Taşnak silahlı birliklerini mağlup etmesi bugün de
Ermenilerin bilincinde yaşamaktadır. Birinci Ermenistan Cumhuriyeti konusunda
araştırma yapan Ermeni yazarlar Taşnak hükümetinin başarısızlıklarının
nedenlerini Osmanlının ‘emperyalist’ politikası ile açıklamaya çalışmıştır.[37] Osmanlı ile savaş
durumunda olan, Gürcistan ve Azerbaycan ile sınır sorunlarının devam ettiği ve
Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalan ve
toplam 9.000 km²’lik bir alana sahip olan Ermenistan’ın, 29 Kasım 1920’de
Osmanlı ile yapılan barış görüşmelerinde 3 milyon insanın yaşadığı 100 bin
km²’lik bir alanı kapsayan Van, Malazgirt ve Rize’nin kendilerine verilmesini
talep etmesinin denizden denize Ermenistan projesinin bir parçası olduğunu
söyleyebiliriz.[38]
3)1920 -1964 yıllarında propaganda faaliyetleri. Sovyetler Birliği zamanında Ermeniler 1960’lı
yılların ortalarına kadar Türkiye aleyhinde ciddi propaganda yapma fırsatı
bulamamıştır. Ancak Haziran 1945’te Eçmiadzin Katogikosluğu seçimleri nedeniyle
dünya Ermeni kuruluşlarının ileri gelenleri Eçmiadzine toplanarak amaçları
dışında siyasi karar almış Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği tarafından
ilhak edilmesini talep etmiştir. Ermeniler bu taleplerini Temmuz 1945’de
Potsdam Konferansı’na da iletmiş, ancak sonuç alamamışlardı.[39] 1960’lı yılların başlarında Udjan köyünde
Antranik’in anıtının açılmasına hükümetin sessiz kalmasından sonra propaganda
faaliyetleri daha da genişledi. Bu
dönemi, bir sonraki dönem için sözde soykırım propagandasının altyapısının
hazırlandığı dönem olarak da tanımlamak mümkündür.
1950’li yıllara kadar Ermenistan’da Türkiyat
araştırmaları merkezi olmamıştır. Ancak 1954’te Ermenistan Bilimler Akademisi
Tarih Enstitüsünde Şarkiyat Kürsüsü açılmış daha sonra bağımsız bir bilim dalı
olmuş ve 1971’de Şarkiyat Enstitüsüne dönüştürülmüştür. İleriki yıllarda ise
Şarkiyat Enstitüsünde Türkoloji bölümü genişletilmiş ve enstitünün önde gelen
bölümlerinden biri olmuş, Türkiye’deki siyasî, sosyal, ekonomik gelişmeleri
araştırmış, coğrafyası, toplumsal yapısı, tarihi ve kültürü üzerine
araştırmalar yapmış, makale ve kitaplar yayımlamıştır.[40]
4)1965-1990
yıllarında propaganda faaliyetleri. 1965’ten itibaren Ermenistan’ın resmen 24 Nisan sözde
Ermeni soykırımını anma törenleri düzenlemesi Ermeni kamuoyunda Türk
düşmanlığının yeni bir dalgasını başlattı. 1965’e kadar sözde soykırım sınırlı
sayıda akademisyenler ve toplumun bazı kesimlerinde tartışıyorken, bu tarihten
itibaren resmi devlet politikasına dönüştü. Sözde soykırım kurbanlarının
anısına büyük bir anıt dikildi, her yıl 24 Nisanda bu anıtı ziyaret ederek
çiçek koymak ve mum yakmak gelenek haline geldi. Soykırım konusu Ermeni
toplumsal hayatının bir parçası oldu. Propaganda faaliyetleri güçlendi;
yüzlerce kitap, makale yayınlandı ve Erivan’da ‘soykırım’ müzesi açıldı.
5) Bağımsızlık sonrası Ermenistan-Türkiye
ilişkileri (1990-2002). Sovyetler Birliği’nin çökmesi sonucu bağımsızlığına
kavuşan Ermenistan’ın karşılaştığı ekonomik ve sosyal sorunları göz önüne
alarak en yakın ve güçlü komşusu Türkiye ile normal siyasi ve ekonomik
ilişkiler kurması beklenirken 23 Eylül 1990’da kabul ettiği ‘Bağımsızlık
Deklarasyonu’nun 11. maddesinde ‘Ermenistan Cumhuriyeti 1915’te Osmanlı
Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da Ermenilere karşı yapılan soykırımın
uluslararası alanda tanınmasını desteklemektedir’[41] ifadesi
kullanılmıştır.
Ermeni
Kaynaklarında Türkiye/Türk Düşmanlığı
Yaklaşık
70 yıldan sonra Ermenistan ikinci defa bağımsız olma şansını yakaladı. 1980’li
yılların sonlarında Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin başlaması birlik
devletlerinde milliyetçilik ve bağımsızlık hareketini güçlendirdi. Özellikle
1988’de Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerini ve Müslüman Kürtleri zorla
göç ettirdikten sonra Ermeni kamuoyunda özgüven duygusu şekillenmeye başladı.
Hay Tad ideologlarından olan Silva Kaputikyan ve Zori Balayan’ın yazdıkları
kitaplarda ve meydanlarda yaptıkları konuşmalarında başlıca konu Türk düşmanlığı
ve denizden denize Ermenistan olmuştur. Kaputikyan, 1988’de Erivan’da
düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada Türk düşmanlığını ‘....IV. yüzyıldan
itibaren Türklerin zulmüne katlanıyoruz. Daha ne kadar sabredeceğiz’
şeklinde dile getirmiştir. Kaputikyan’ın Türklere karşı kin ve nefreti
Ermenistan’ın bağımsızlık sürecinde ortaya çıkmamıştır. 1950’li yıllarda
Moskova’da yapılan bir toplantıda Nazım Hikmet Kaputikyan’la görüşmek isterken,
Kaputikyan onu kabaca iterek ‘...İlk önce topraklarımızı verin! Bizim
topraklarımızı! Sonra kucaklaşırız!’ diyerek toplantıda Nazım’ı zor duruma
düşürmüştür.[42] Kaputikyan, Kervan
Henüz Yoldadır, Haritanın ve Kalbin Enlemleri adlı kitaplarında da Ermeni toplumunun
kadimliğinden bahsetmiş, Türklerin Ermenilerin en büyük düşmanı olduğunu,
bağımsızlıklarını kazanmak için yüzyıllardır Türklere karşı mücadele
verdiklerini ve tarihi haksızlığı gidererek ‘Büyük Ermenistan’ sınırlarını
çizeceklerini söylemektedir.[43]
Kaputikyan,
Zamanın Başlangıcı adlı kitabında ise Ermenilere nasihat olarak şöyle
demektedir: ‘Hayk bilmelidir ki Ermeni ailesinde doğan bir Ermeni sadece
kendi hayatını yaşamak için doğmamıştır, o Ermeni milleti için yaşamalı ve
çalışmalıdır. Bunun için yeni doğan bir Ermeni bebeğinin kulağına – ‘Eyyyy...
Aram! Türkler senin düşmanındır!-demek gerekiyor ki düşmanının kim olduğunu
tanısın’[44]
Ermeni
aydınları ve kamuoyunda Ermenistan’ın Türkiye tarafından batı ve doğu
Ermenistan olarak ikiye bölünmesi hükmü kabul edilmiştir. Ermeni aydınlar bu
hükmün propagandasını yapar veya yapmaz bu başka bir konu. Ancak kesinlikle
Ermeni ‘soykırımını’ ve bölünmüş Ermenistan hükmünün yanlış olduğunu savunamaz.
Türk kamuoyunun yakından tanıdığı, Türkiye-Ermenistan arasında diplomatik ve
ekonomik ilişkilerinin kurulması için yoğun çaba harcayan, bir dönem
Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Levon Ter- Petrosyan’ın Güvenlik Konseyi
Sekreteri görevini üstlenen Gerard Libaridyan da ‘soykırım’ ve ‘bölünmüş
Ermenistan’ hükmünü kabul etmekte, ancak bu hükümlerin Ermenistan dış
politikasını yönlendiren bir faktör olmasına karşı çıkmıştır.[45] Libaridyan’ın bu
tutumu radikal Ermeni grupları tarafından ciddî olarak eleştirildi. Özellikle
aşırı milliyetçi görüşleri ile tanınan Taşnaksutyun Partisi (Ermeni Devrimci
Federasyonu) Türkiye ve Türklere karşı önyargılı davranmakta, ASALA ve başka
Ermeni terör teşkilatlarının Türklere karşı yaptıkları terör eylemlerini
desteklemekte ve teröristleri birer halk kahramanı olarak kabul etmektedir.[46]
Ermeniler
tarafından çağdaş Ermeni edebiyatının önde gelen temsilcilerinden biri olarak
kabul edilen Balayan’ın Oçag (Ocak), Rasplata (Ceza) Doroga (Yol) kitaplarında
Türk düşmanlığı konu edilmiş, Türkler katil, barbar ve vahşi olarak
gösterilmiştir.[47] Balayan, İkinci
Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düşen bir Ermeninin hatıralarını şu şekilde
anlatmaktadır: ‘Bana işkence eden Alman askeri sanki zevk alıyordu. O zaman
ben Almanların –hocalarının - Ermenilere soykırım yapmış Türklerin yaptıkları
işkenceleri aynen tekrar ettiklerini düşündüm. Türkler de 1915’te bizim
dedelerimize aynı işkenceleri yapmışlardı’. Birçok Ermeni yazar gibi
Balayan da dünyada sadece Ermenilerin yakalanmış olduğu bir hastalıktan
bahsetmektedir. Hatta doktorlar bu hastalığa teşhis koyamıyor. Bu, ‘soykırıma’
uğramış Ermenilerin hastalığıdır. Bu hastalığın tedavisi için Türkler
‘soykırım’ yaptığını kabul etmeli ve Ermeni halkından özür dilemelidir. Başka
bir tedavi alternatifi yoktur.[48]
Ermeni
yazarlar sadece Ermenistan’da değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği’nde de
Türklere karşı ciddi ve sürekli propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. Ermeni
tarihçi M. G. Nersisyan SSCB Bilimler Akademisi ve Kafkasya Cumhuriyetleri
Bilimler Akademilerinin 1954’te yapılan ortak toplantısında yaptığı bir konuşmada
Türkiye’yi suçlamış, Kafkasya’da ve Orta Asya’da yaşayan Müslüman
halkları-Azerbaycanlıları, Kazakları, Türkmenleri, Kırgızları ve Özbekleri Türk
halkları olarak tanımlayan bilim adamları Şemsettin Günaltay, Hikmet Bayar ve
Zeki Velidi Togan’ı Turancılıkla suçlamıştır[49]
‘Bölünmüş
Ermenistan’, ‘soykırım’ ve Türk düşmanlığı Ermeni milliyetçiliğinin temel öğesi
ve birleştirici unsuru olarak bütün tarih kitaplarında yer almıştır. Ermenistan
tarihi hakkında yazılmış kitaplara dikkat ettiğimiz zaman Ermenistan’ın Batı ve
Doğu Ermenistan olarak ayrı ayrı araştırıldığını görmekteyiz. Tarihçi Vardan
Parsamyan da bu geleneği devam ettirerek İstoriya Armyanskogo Naroda (Ermeni
Halkı Tarihi) adlı kitabında Erzurum, Kars, Erzincan, Iğdır, Van, Muş ve
Rize’yi Batı Ermenistan olarak telakki etmiştir.[50] Ermenistan’da
yayımlanan kitapların konusu ne olursa olsun mutlaka ‘Büyük katliamdan’ (mets
yegerni) ve ‘soykırımdan’ (çeğaspanutyundan) kısa da olsa bahsedilmektedir.
Rusça yayımlanmış ‘Ermeni Dilinin Kısa Kursu’ dilbilgisi kitabını yazan Ararat
Garibyan ve Culyetta Garibyan Türk düşmanlığını dilbilgisi kitaplarına kadar indirgemiş
ve Türkleri soykırım yapmakla suçlamıştır.[51] Tarih ve edebiyat
dalında araştırma yapan Ermenilerin yaptıkları soykırım propagandasını anlamak
mümkün olabilir, ancak bir gramer kitabında da ‘soykırımdan’ bahsedilmesi ucuz
propaganda malzemesinden başka bir şey değildir. Maalesef Ermeni aydınları ve
bilim adamları bir türlü kendilerini bu işin dışında tutmayı başaramamaktadır.
Ermeniler
sporu da Türk düşmanlığı ve ‘Büyük Ermenistan’ın’ propaganda malzemesi olarak
kullanma başarısını elde etmişlerdir. Anadolu’ya olan tarihi özlemlerini
gidermek için kurdukları futbol takımlarına Türkiye’de bulunan dağ, ada, bölge
ve şehirlerin adlarını vermişler. Bugün Ermenistan’da Araks Ararat (Aras Ağrı
Dağı), Kilikia 1992, Pyunik Kilikya, Van, Malatya, Aktamar (Aktamar Adasında
bulunan Ermeni Kilisesinin adı Van), Alaşkart (Eleşkirt Ağrı’nın ilçesi),
Arapkir (Arapkir Malatya’nın ilçesi) isimli futbol takımları vardır.[52] Bunlar tesadüf
değil ve Ermenilerin bilinçli bir şekilde yaptıkları propagandanın
sonuçlarıdır. Futbolun çok yaygın olan bir spor dalı olduğunu göz önünde
bulundurursak Ermeni gençleri üzerinde nasıl bir etki yaptığını tahmin etmek
mümkündür.
Ermeni
aydınları, siyasileri ve kamuoyunun zihninde Türk düşmanlığı o kadar
abartılmıştır ki her iki taraftan sivil insanların bir araya gelerek sorunları
tartışmasını bile kabullenememektedirler. Türkiye-Ermenistan arasındaki
sorunları çözmek amacıyla 2001’de kurulmuş Uzlaştırma Komisyonu çalışmalarına
başladıktan hemen sonra Ermeniler tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmeye
başlandı. Özellikle Ermeni diasporası komisyonda eşit temsil edilmediklerini ve
herhangi bir anlaşmaya varıldığı taktirde, diasporayı parçalayacağını öne
sürerek Komisyon çalışmalarına itiraz ettiler.[53] Konuyla ilgili
görüşlerini açıklayan hükümet ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri
yaptıkları açıklamalarda prensip itibariyle görüşmelere karşı olmadıklarını
ancak görüşmelere başlamadan önce Türk temsilcilerin soykırımı kabul etmeleri
gerektiğini ve bu konunun tartışılmasının söz konusu olmamasının altı
çizilmiştir. Ermenilerin, özellikle diaspora Ermenilerinin ciddi baskıları
sonucunda Ermeni temsilciler Komisyondan ayrıldı.
1990’lı
yıllardan başlayarak Ermeni basınında bazı radikal gruplar tarafından
Türkiye’nin Ermenistan’a yapacağı saldırının planlarını ‘ele geçirdiklerini’
veya ‘güvenilir’ kaynaklardan edindikleri bilgilere göre Türk ordusunun
Metsamor Nükleer Elektrik Santrali’ni bombalayacağı konusunda haberler vererek
kamuoyunu kandırmakta ve böylece Türk düşmanlığının gündemde kalmasına
çalıştıklarını görmekteyiz.[54] Özellikle Ekim 2002
tarihinde Ermeni basını 1993–1994 yıllarında Yunanistan’ın Erivan Büyükelçiliği
görevinde bulunmuş Leonidis Krizantopulos’un verdiği bilgilere dayanarak
1993’te Türkiye’nin Ermenistan’a saldırmayı planladığını iddia etmiştir. Noyan
Tapan Haber Ajansı’nın muhabiri dönemin Savunma Bakanı Eduard Simonyan’la
görüşerek bu konuda bilgi almış, Simonyan da haberi doğrulamış, Türkiye’nin
Ermenistan için her zaman büyük tehdit oluşturduğunu ve Ermenistan’ın bu
tehdide karşı koyabilecek bir güce sahip olması gerektiğini özellikle
vurgulamıştır.[55]
‘Batı Ermenistan’ da kalmış ‘ata’ toprakları ve Ağrı
Dağı, Ermenilerin ruhunu sarsan, gözlerinin önünde olup da kendilerinin
olmayan, elini uzatacak kadar yakın olan ancak dokunamadıkları için yıllardır
hasret ve acı çeken bir milletin-Ermenilerin sembolü olmuştur. 1999’da
Ermenistan’dan bir grup dağcı Ağrı Dağı’na tırmanmak için Türkiye sınırını
geçerken buraları ata toprakları olarak tanımlamış, gümrük memurlarından
nefretle bahsederek onları kaba ve kültürsüz olarak tanımlamıştır. [56]
Ağrı
Dağı’nın Ermeni milletinin anası olduğunu ve evlatlarının yüzyıllardır analarından
ayrı kaldıklarını ve bunun en büyük nedenlerinden birinin de Türkler olduğunu,
Ermenileri ata topraklarından kopararak küçük bir bölgeye sıkıştırmış Türkleri
hiçbir zaman affetmeyeceklerini ve mutlaka dedelerinin intikamını alacaklarını
bildirmeleri Türk düşmanlığını unutmadıklarını göstermektedir.
1998
cumhurbaşkanlığı seçimlerini Robert Koçaryan kazandıktan sonra Ermenistan
yurtiçi ve yurtdışında sözde soykırım propagandasına başladı ve başarılı oldu.
Koçaryan cumhurbaşkanı seçildikten sonra 1999 ve 2002’de olmak üzere iki
diaspora konferansı düzenledi.[57] Bu konferansları
düzenlemekte başlıca amaç ise diaspora Ermenilerinin faaliyet alanlarını
belirleyerek koordine etmek, zengin diaspora Ermenilerinin siyasi desteğini
kazanmak ve ülkeye yatırım yapmalarını teşvik etmekti.
Sonuç
Bireyler
sosyal ilişkiye girdiği zaman sonuçlarından sadece kendisinin sorumlu olmasına
karşın bir toplum herhangi başka bir toplumla sosyal ilişkiye girdiği zaman
sonuçları bir millete veya ulusa isnat edilmektedir. Birey iyi geçinemediği
komşusundan kurtulmak için ya başka bir mahalleye veya köye göç eder ya da
komşusunu göç ettirir. Ancak milletler ve devletler bu şansa sahip değildir.
Maalesef, Ermeniler yüzyıllardır Türklere karşı nefret ve düşmanlık duygularına
kendilerini o kadar kaptırmışlar ki bu gerçeği görmezlikten geliyorlar.
Ermenilerin
iddiası çok büyüktür. Türkiye’nin doğusunda altı vilayeti kendi sınırları
içinde görmek, maddi ve manevi tazminat almak ve ‘Büyük Ermenistan’ı kurmak.
Yüzyıllar boyunca Ermeni kilisesi Türk düşmanlığı propagandası yapmış, dünyanın
dört bir yanına dağılmış Ermenilerin milli birlik ve beraberliğinin
korunmasında Türk düşmanlığı faktöründen başarıyla yararlanmıştır. Ermeni din
adamlarına göre belirli bir coğrafyada yerleşmeyen ve yaşadıkları bölgelerde
azınlıkta kalan Ermenilerin milli kimliklerini korumak için en uygun yol onlara
kendilerinin Türkler tarafından istismar edildiğini ve zulüm gördüklerinin
propagandasını yapmak olacaktır. Bu durum karşısında Ermeni toplumu içgüdüsel
olarak kendini korumak için kilise etrafında birleşecek ve mücadele
edeceklerdi. Türk-Ermeni ilişkileri özellikle XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın
başlarından itibaren belirginlik kazanmaya başladı. Ermeniler, Osmanlı Devleti
egemenliğinden kurtulmak için Osmanlıyı yok etmeye çalışan Avrupa devletlerinin
siyasi, ekonomik, zaman zaman da askeri desteğini alarak Osmanlıyı zor duruma
düşürdüler. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı tarafından devletin güvenliğini
sağlamak nedeniyle tehcir edilen Ermeniler büyük bir başarıyla 100 yıldır
‘soykırım’ propagandasını yapmakta ve bazı Avrupa devletleri onları
desteklemektedir. 1918’de Birinci Ermenistan Cumhuriyeti kurulduğu zaman
Erivan’ı kendisine başkent olarak seçmek için Azerbaycan Cumhuriyeti’nden izin
alan Ermenistan hükümeti bugün topraklarını üç katına çıkarmış, Dağlık
Karabağ’ı işgal etmiş ve Türkiye’den toprak talebinde bulunmuştur. XX. yüzyılın
başlarından itibaren Türkiye’ye karşı yapılan propaganda faaliyetlerini göz
önüne alırsak, bugünkü Ermeni toplumunun psikolojik durumunun kısa vadede
değişeceğine inanmak çok zordur. Özellikle Dağlık Karabağ’ın Ermeniler
tarafından işgal edilmesi, Gürcistan’ın Cevaheti bölgesinin kontrolünün fiilen
Ermenilerin elinde olması, Avrupa devletleri Parlâmentolarının sözde soykırımla
ilgili karar almaları, siyasi, ekonomik ve manevi destek vermeleri Ermenileri
oldukça umutlandırmıştır.
Ermenistan’da
Türkiye/Türk imajı tablosu çok karmaşıktır ve uzun bir belirginleşme süreci
yaşaması gerekmektedir. Bu her şeyden önce tarafların ekonomik ve diplomatik
ilişkiler kurmasından sonraki dönemde büyük önem taşıyacaktır. Sınır
kapılarının açılması, Türk ve Ermeni halklarının birbirilerini daha yakından
tanıması her iki halkın görüşlerinde ciddi değişikliklere neden olacaktır.
Ekonomik ve kültürel ilişkiler sonucunda Ermeni halkı Türkleri daha yakından
tanıyacak, dedelerinden duyduklarının ve tarih kitaplarından okuduklarının
gerçek olmadığını anlayacaktır. Bunun için Ermenistan’da devletçilik geleneğini
sözde soykırım üzerine inşa etmeyen, günün siyasi ve ekonomik koşullarını iyi
değerlendiren bir hükümet işbaşına gelmeli ve Türkiye de bu konuda yardım elini
uzatmalıdır. Taraflar arasında diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurulsa da
Ermeni kamuoyunda düşman Türk kimliği tanımının uzun yıllar devam edeceğini
söyleyebiliriz.
[1] İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İtalyan radyosu Arapça yayına başlayarak
İngiltere aleyhine propaganda yapmaya başladı. Buna karşılık Avam Kamarasının
izniyle İngiltere radyosu da Arapça yayına başladı ancak İtalyan propagandasına
karşı koyamayacağını anlayınca radyodan Kuran okutmaya başladı ve başarılı
oldu. 1950’li yıllardan itibaren televizyonun propaganda aracı olarak
kullanılması devletlerin imajını etkileyen en önemli bir araç olmuştur. Daha
geniş bilgi için bkz: Osman Özsoy, Türkiye’nin İmaj Sorunu, (İstanbul:
ALFA Yayınevi, 1998), ss. 141–150.
[2] Daha geniş bilgi için bkz: İstoriya Armyanskogo Naroda: http://www.armenica.wizard.am/history/history2.
html
[3] Tarih Boyunca Ermeni Meselesi, Gn. Kur. ATASE Yayınları,
Ankara, 1979, s. 3.
[4] Ünlü Rus tarihçisi B. Piotrovski Urartu devletinin bir Ermeni devleti
olmadığını iddia etmektedir. Piotrovski’ye göre MÖ. IX. yüzyılda Ermeniler veya
Ermeni soyundan olan bir kabile Urartu’nun zayıfladığı zaman hücum ederek işgal
etmiş ve oraya yerleşmişlerdir. Birçok tarihçi de Piotrovski’nin iddialarını
kabul etmektedir.
[5] Vasili Lvoviç Veliçko, Russkoe Delo i Mejduplemennıye Voprosı,
(Petersburg: Arteli Peçatnogo Dela Yayınevi, 1904), s. 71.
[6] Mesut Hakkı Çaşın, ‘Ermenistan
Silahlı Kuvvetleri’, Avrasya Dosyası, Cilt: 11, Sayı:4 (Sonbahar
1995–1996), s. 54.
[7] Veliçko, Russkoe Delo..., s. 65.
[8] Veliçko, Russkoe Delo..., s. 66.
[9] Ararat Saakoviç Garibyan ve Cülyetta Araratovna Garibyan, Kratkiy
Kurs Armyanskogo Yazıka, (Erivan: 1987, Luys Yayınevi), s. 5.
[10] Eduard Oganisyan, Vek Borbı, (Münih-Moskova: Feniks Yayınevi, 1991), s.
53.
[11] Oganisyan, Vek..., s.
59.
[12] Kâmuran Gürün, Ermeni Meselesi, (Rüstem Yayımevi, Beşinci
Baskı, Mart 2001), ss. 276–280.
[13] M. Şaginyan, Vajnoe Sobıtiye İstorii, , Literaturnaya Gazeta, 13 Eylül 1978.
[14] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: ‘Kolıbel
Çeloveçstva na Territorii İstoriçeskoy Armenii’: http://www.azg.
Am/_RU/20020108/2002010817.shtml
[15] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: İstoriya
Armyanskogo Naroda: http://www.armenica.wizard.am/history
/history11.html; Suren Ayvazyan. İstoriya Rossii: Armyanskoy
Sled, (Moskova: 2000, Kron-Press
Yayınevi), ss. 226-251.
[16] Bu konuda daha geniş bilgi için bkz:
İstoriya Armyanskogo Naroda.
http://www.armenica.wizard.am/ Rafael
Abramyan, ‘Armyanskoe Rıçarstva’, Armyanskiy Vestnik, Mo 1-2, 1999, http://www.hayastan.ru/Armvest/Jurnal04/j04_stat27.html; R. V. Ter-Gazaryan, ‘Armyane na Vizantiyskom Perestole’, http://www.armenia.ru/history/history.php3?page=author;
[17] Zori Balayan, Oçag, (Erivan: Sovetakan Grog
Yayınevi, 1984), s.419.
[18] Balayan, Oçag, s. 30.
[19] Balayan, Oçag, s. 31.
[20] Balayan, Oçag, s. 110.
[21] Çaşın, Ermenistan..., s. 57.
[22] Erol Göka, ‘Ermeni Sorunu’nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu’, Ermeni
Araştırmaları, (Ankara, Mart-Nisan-Mayıs 2001, Sayı:1), s.135.
[23] Hatem Cabbarlı, ‘Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan
Türkleri’, Ermeni Araştırmaları, Aralık 2001-Ocak-Şubat 2002, Sayı: 4,
s. 142.
[24] Saleh Bey, Armyanstvo, (Bakü: Bilim Yayınevi, 1994), s. 206.
[25] Cabbarlı, Geçmişten Günümüze..., s. 141.
[26] Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, (İstanbul:
1987, Belge Yayınları), s. LXXV.
[27] Daha geniş bilgi için bkz: http:
dangerdav.narod.ru/Htm_files/armenianinformation.htm
[28] Levon Abramyan, ‘Armeniya i Armyanskaya Diaspora: Raskhojdenie i
Vstreça’, Planeta Diasporı, (Moskova, No 1-2, 2000, s. 53.
[29] Veliçko, Russkoe Delo..., s. 81.
[30] Veliçko, Russkoe Delo..., s. 80.
[31] Sedat Laçiner, ‘Ermenistan Dış Politikası ve Belirleyici Temel
Faktörler’, Ermeni Araştırmaları, Ankara, Bahar 2002, Sayı: 5, s. 183.
[32] Diaspora v Rossi vXI-XVIII. Vekakh, Daha geniş bilgi için bkz: www.armenianews.narod.ru
[33] Abramyan, Armeniya..., s. 56.
[34]Khorenadi, Ararat gazetesi, Beyrut, 1999,
s. 2, Lübnan, Aktaran: http://www.karabakh-terror.com/wmview.
php?ArtID=185
[35] İstoriya Armyanskogo Naroda, (Armeniya v XI-XIV Vekakh),
Daha geniş bilgi için bkz: http://www.armenica.wizard.am/Hystory/history10.html
[36] İstoriya Armyanskogo Naroda, (Novıy Etap Osvoboditelnego Dvijeniya),
Daha geniş bilgi için bkz:
http://www.armenica.wizard.am/Hystory/history13.html
[37] E. K. Sarkisyan, Tureçskaya Agresiya v Armenii Osenyu 1920 Goda i
Poziçiya Sovetskoy Rossii, Mergavor yev Micin Arevelki Erkrner yev
Joğovordner X. Turkiya, (Erivan: Ermenistan SSCB Bilimler Akademisi
Yayınları, 1979), ss. 71-89.
[38] Sarkisyan, Tureçskaya Agresiya..., s. 84.
[39] Uras, Tarihte..., s. LXXIV.
[40] E. K. Sarkisyan, İz İstorii Turkologii v Sovetskoy Armenii, Mergavor
yev Micin Arevelki Erkrner yev Joğovordner XII. Turkiya, (Erivan:
Ermenistan SSCB Bilimler Akademisi Yayınları, 1985), ss. 248-274.
[41]Ermenistan Parlamentosu Resmi Web Sitesi. Ermenistan’ın Bağımsızlığı
Hakkında Deklarasyon: http:/www.parliament.am/hdoc/Laws/ru/9t9w4k.html.
[42] Yurii Pompeev, Krovavıy Omut Karabakha, (Bakü: Azerbaycan
Yayınevi), s. 31.
[43] İgrar Aliyev, Dağlık Garabağ: Tarih, Faktlar, Hadiseler, (Bakü:
Bilim Yayınevi, 1989), s. 33.
[44] Silva Kaputikyan, Zamanın Başlangıcı, (Erivan: 1998), ss.46–48
[45] Gerard J. Libaridyan, Ermenilerin Devletleşme Sınavı,
(İstanbul: İletişim Yayınları, 2000).
[46] Ayk Nakkaşyan, A Ne Pravı Li Bıli Parni, İzbravşie Put Vozmezdiya?...,
Azg, 11 Ocak 2001, Azg, 24 Mart 2001, Azg, 26 Nisan 2001
[47] Zori Balayan, Rasplata, (Moskova: Sovyet Yazarı Yayınevi,
1986); Doroga, (Moskova: Sovyet Yazarı Yayınevi, 1988).
[48] Balayan, Oçag, s. 289.
[49] Sarkisyan, İz İstorii..., s. 263.
[50] Vardan Parsamyan, İstoriya Armyansogo Naroda, (Erivan: Hayastan
Yayınevi, 1972).
[51] Ararat Garibyan ve Cülyetta Garibyan, Kratkiy Kurs..., s. 180.
[52] Necati Kola, ‘Malatyasor’un Ermeni Liginde Ne işi Var’, Aksiyon,
Sayı: 424, 27 Ocak 2003
[53] Lilit Grigoryan, ‘Politiçeskie i
İntellektualnıye Krugi Armenii Ne Svyazıvaet Nadejd s Komissiey Po
Primirenuyu’, Daha geniş bilgi için bkz: http://www.azg.am./_RU/20010726/2001072601.shtml
[54] Yasin Aslan, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, (Ankara: 1996), s. 18.
[55] Susanna
Petrosyan, ‘Turçiya Deystvitelno Sobiralas Napast Na Armeniyu Osenyu 1993
Goda’, Daha geniş bilgi için bkz: http://www.noev-kovcheg.ru/article.asp?n=55&a=16
[56] Daha geniş bilgi için bkz: http://www.artsakworld.com/travel/index.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder