Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Ocak 2012 Salı

ABD’nin Irak Müdahalesi Ekseninde Kafkasya’da Türkiye ve İran Rekabeti


Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı 


11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terör saldırısı dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücü olan ABD’nin de uluslararası terörizm tehlikesine karşı sigortasının olmadığını göstermekle beraber, dünya hegemonyası olma yönünde büyük bir adım atmasının da başlangıcı olmuştur. Bu saldırıdan sonra ABD’nin terörizmle mücadelede “kendi yanında olmayanları, karşı cephede gördüklerini” açıklamasından sonra belli başlı büyük devletlerin yanı sıra, terörizmi destekleyen İran, Irak, Suriye, Libya ve Kuzey Kore gibi devletler de dış politikalarını yeniden gözden geçirmek mecburiyetini hissetmiştir.

ABD, 11 Eylül saldırısından sonra Afganistan’ı 2003 yılında ise Irak’ı işgal etmiştir. Afganistan’a yerleşmesinden sonra Çin, Hindistan ve Orta Asya devletlerini jeopolitik açıdan kuşatmaya alan ABD, bu bölgeden geçmesi muhtemel görünen enerji hatlarının fiili kontrolünü de eline geçirmiştir. Hızla büyüyen Çin ve Hindistan ABD’nin onayı olmadan ekonomilerinin enerji ihtiyacının karşılamalarında büyük bir ihtimalle ciddi sorunlarla karşılaşacaktır. Aynı zamanda Orta Asya devletleri de enerji kaynaklarını dünya piyasalarına jeopolitik ve ekonomik açıdan kendilerine uygun olan güzergâhlardan değil, ABD’nin istediği güzergâhlardan ulaştırmaya mecbur kalacaklardır.

ABD, Irak’ı işgal ettikten sonra bugün bazı sorunlarla karşı karşıya kalmasına rağmen, dünyanın en büyük enerji kaynağına sahip olan Ortadoğu bölgesinin de tek hâkimi olmuştur. ABD, sadece ekonomik açıdan değil, jeopolitik ve ekonomik açıdan da bölgedeki varlığını bir kat daha pekiştirmiştir. ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesinden sonra bölge devletleri de yeni dış politika strateji ve taktikleri üretmek durumunda kalmıştır. ABD, Ortadoğu’ya yerleşirken eş zamanlı olarak Kafkasya politikasında da bazı ilerlemeler kaydetmiştir.

ABD’nin askeri varlığı olan bir ülke ile ortak sınırları paylaşan İran bu durumdan ciddi şekilde rahatsız olmuştur. Özellikle İkinci Körfez Savaşı sürecinde ve sonrasında İran’ı kitle imha silahı üretimi ile suçlayan ABD hükümeti yaptıkları açıklamalarda zaman zaman İran’ı da tehdit etmiştir.

1990’lı yılların başlarında ABD’nin Türkiye Cumhuriyetinin laik devlet yapısı ve serbest piyasa ekonomisini, bağımsızlıklarını yeni kazanmış Güney Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri için örnek olarak göstermesi[1] de İran tarafından endişe ile karşılanmıştır. 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya devletlerinin bağımsızlık elde etmeleri, bölge devletlerinden olan Türkiye ve İran açısından yeni fırsat ve tehditleri de beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce büyük bir tehdit durumunda olan Sovyetlerin varlığı ortadan kalkmış olduğu için Türkiye ve İran bölge devletlerine yönelik yeni dış politika stratejileri geliştirmeye başlamıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılması zamanı dönemin İran Dışişleri Bakanı yaptığı bir açıklamada Sovyetlerin dağılmasından memnun olmadıklarını ifade etmiştir. Çünkü İran’ın kuzey sınırlarında yeni bağımsız devletlerin kurulması yeni bölgesel güvenlik ve etnik sorunları da ortaya çıkarmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Sovyetler Birliği’nin dağılması İran’ın Güney Kafkasya’ya açılması yönünde geniş imkân sağlamıştır. 

İran’ın Sovyetlerin dağılmasından sonra duyduğu en büyük rahatsızlıklardan biri de Güney Azerbaycan meselesi olmuştur. Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi sürecinde Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın birleştirilmesi konusunun gündeme taşınması, İran’ın Azerbaycan’a yönelik daha sert politika izlemesine neden olmuştur. Ancak aynı dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasında ortaya çıkan Dağlık Karabağ ve Hazar’ın hukuki statüsü sorunu Güney Azerbaycan sorununu bir anlamda İran lehine dengelemiştir. Azerbaycan’ın güçlenmesi ve Dağlık Karabağ sorununu halletmesinden sonra Güney Azerbaycan meselsinin Azerbaycan dış politikasının öncelikli meselelerinden biri olacağını anlayan İran, Ermenistan’ı siyasi, ekonomik ve diplomatik olarak desteklemiştir.

 Türkiye, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde arabulucu olma konusunda İran ile ciddi bir rekabet yaşamıştır. Türkiye’nin arabulucu olmasına Ermenistan’ın kesin bir şekilde karşı çıkması üzerine, İran’ın girişimleri hızlanmış, Ermenistan ve Azerbaycan’ı Tahran’da bir araya getirebilmiştir. Ancak görüşmeler devam ederken Ermenistan’ın saldırılara başlaması ve Kelbecer ilini işgal etmesinden sonra, İran’ın arabuluculuk girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış ve Azerbaycan bir daha İran’ın arabulucu teklifini kabul etmemiştir. Tahran’da görüşmelerin devam ettiği bir dönemde Kelbecer’in Ermenistan tarafından işgal edilmesi hem Azerbaycan hükümeti hem de halk nezdinde İran’ın itibarını ciddi bir şekilde zedelemiştir.

Türkiye ve İran arasında bir diğer rekabet alanı da Azerbaycan petrollerini dünya piyasalarına hangi güzergâh üzerinden taşınması olmuştur. ABD’nin baskıları sonucunda 1994 yılında imzalanan petrol anlaşmasından İran’a pay verilmemesi Azerbaycan-İran ilişkilerini ciddi bir şekilde zedelemiştir. Ancak daha sonra imzalanan anlaşmalardan pay alan İran’ın Azerbaycan politikasında bir yumuşama söz konusu olmuştur. Bunun en büyük nedenlerinden biride petrol boru hatlarının gündeme taşınması olmuştur. Konsorsiyum Bakü-Supsa ve Bakü Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı üzerinde görüşmelere devam ederken İran, üç ayrı proje ile görüşlerini açıklayarak:
1.                 Hazar Denizi-Basra Körfezi süper kanal inşaatı,
2.                 Neka-Tahran boru hattı inşaatı,
3.                 İran Azerbaycan petrolünün tümünü alabileceğinin ve buna karşılık aynı miktarda kendi petrolünü dünya pazarlarına ulaştırabilecek bir proje takdim etmiştir.

Ancak İran’ın bu projeleri Konsorsiyum üyesi devletler tarafından kabul görmedi ve görüşmeler BTC projesi çerçevesinde yoğunlaştı. BTC boru hattının verimliliği gündeme geldiğinde ise Azerbaycan ve Türkiye’nin yoğun çalışmaları sonucunda BTC boru hattı esas ihraç boru hattı olarak kabul edilmiştir.

İran bu rekabeti göz önünde bulundurarak Türkiye ile tarihi sorunlar yaşayan Ermenistan ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye önem vermiştir. Bazı araştırmacılar ise bölgede Rusya-Ermenistan-İran ittifakının oluşmasından bahsetmektedir. Bölgedeki gelişmeler ve Türkiye-İran rekabeti İran ve Ermenistan’ı Yunanistan ile işbirliğine sevk etmiş ve yeni bir İran-Ermenistan-Yunanistan ittifakı ortaya çıkmıştır. 

Bir başka önemli mesele de İran Ermenilerinin Dağlık Karabağ ekonomisine yatırım yapmalarıdır. İran hükümeti konu ile ilgili görüşlerini açıklamasa da gayrı resmi olarak hükümetin bu tür yatırımları desteklediği bilinmektedir.
Güney Kafkasya’da Türkiye-İran rekabetinde Ermenistan, İran lehinde bir tutum sergilemiştir. Türkiye’yi sözde soykırım ile suçlayan Ermenistan, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğine karşı İran’ı desteklemeye devam etmektedir. Ermenistan’ın sözde Ermeni soykırımı propagandasına hız vermesi, Türkiye’den toprak ve tazminat talep etmesi üzerine, Türkiye’nin Ermenistan ile sınır kapısını kapatmasından sonra, Ermenistan ekonomik ablukadan kurtulmak için İran ile ilişkilerine daha çok önem vermeye başlamıştır. Özellikle ulaştırma konusunda iki ülke arasında işbirliği genişlemiştir. Bazı değerlendirmelerde Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınır kapısının açılması durumunda Türkiye’nin Ermenistan’ı etkileme şansının olacağını ifade edilmesine rağmen, Ermenistan iç siyasetinde konu ile ilgili görüşler değerlendirilirken, bunun gerçeklerle üst üste düşmediği görülmektedir.

İran, Rusya ve Ermenistan arasında askeri işbirliğinde ciddi etkinliğe sahiptir. Zira 1994–1997 yıllarında Rusya’nın Ermenistan’a bedava olarak verdiği yaklaşık bir milyar Dolarlık silahlar İran üzerinden Ermenistan’a taşınmıştır.

Hazar’ın hukuki statüsü konusunda Azerbaycan, Rusya ve Kazakistan ile anlaşma sağlasa da Türkmenistan ve İran ile sorun halen devam etmektedir. İran, Hazar’ın kondominimum prensibine (ortak paylaşım) göre paylaşmasını talep ederken, Azerbaycan sektör bölünmeden yana olduğunu açıklamıştır. İran, bu paylaşımı kabul etmediğinden Azerbaycan’ın Hazar’da jeolojik araştırmalarına da engel olmaktadır. Nitekim 2002 yılında İran savaş gemileri ve savaş uçakları Hazar’da jeolojik araştırma yapan Azerbaycan bandrallı gemiyi tehdit ederek bölgeden uzaklaştırmış ve Azerbaycan hava sahasını birçok defa ihlal etmiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerginleşirken Türk yıldızlarının gösteri için Azerbaycan’a gitmesinden sonra İran’ın buna karşı görüş bildirmesi de oldukça manidardır.

İran’ın en büyük endişesi Azerbaycan’ın Türkiye ile olan ilişkilerinin güçlenmesi ve askeri alana doğru genişlemesidir. 1990’lı yılların ortalarına kadar Güney Kafkasya’da Türkiye ve İran arasında ciddi bir rekabetin olduğu görülmektedir. Ancak bu tarihten sonra bölgede Rusya ve ABD etkinliklerini daha da arttırmış, Türkiye ve İran ikincil konuma düşmüştür.

Azerbaycan ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri işbirliği Ermenistan’ın Rusya ve İran ile ilişkilerinden oldukça düşük düzeydedir. Türkiye bölgede Rusya ve İran’ı dengelemek istiyorsa, Azerbaycan’da askeri üs edinmesi için bir an önce bunun çalışmalarına başlamalı ve bu konuda ABD ve NATO’yu ikna etmelidir.  Her ne kadar ekonomik açılımlar günümüzde büyük önem taşısa da bu açılımlar askeri ve diplomatik olarak desteklenmediği sürece fazla bir anlam taşımamaktadır.



[1] ABD Dışişleri Bakanı James Barker Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine yaptığı ziyaret sırasında (Aralık 1991, Şubat 1992) bölge devletlerinin liderlerine ‘Türkiye’nin siyasi modelini, liberal demokrasiyi ve piyasa ekonomisini’ kabul etmelerini önermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder