Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
2003 yılı başlarından itibaren Türkiye, Ermenistan
ve Azerbaycan basınında Türkiye-Ermenistan arasında Akyaka sınır kapısının
açılması konusu sık sık gündeme taşınmış ve çeşitli değerlendirmeler
yapılmıştır. Temmuz ayı sonundan itibaren ise bu konu Rus basınında daha farklı
bir boyutta tartışılmaya başlanmıştır. Konuyla ilgili değerlendirmelerde
Türkiye-Ermenistan arasında sınır kapısının açılması durumunda, Rusya’nın
Ermenistan üzerinde siyasi ve ekonomik etkisinin azalma ihtimali
değerlendirilmekte, Ermenistan’da ve genel olarak Kafkasya’da Türkiye ve Rusya
arasında yeni bir rekabet döneminin başlanacağı ifade edilmiştir. Bu konunun
daha iyi anlaşılabilmesi için bölgedeki son gelişmeleri kısa bir şekilde
değerlendirmek gerekmektedir.
Abhazya Demir Yolunun Açılması
Sorunu
Abhazya demir
yolu Tiflis’ten batıya doğru devam ederek, Samtredia kasabasında güney ve kuzey
olmak üzere iki hatta ayrılmaktadır. Kuzey hattı Abhazya üzerinden Rusya
ulaşmaktadır. Fakat Gürcistan’la
Abhazya arasında yaşanan 1992–1993 savaşı sebebiyle kapatılan
demiryolu, sorunun çözüme kavuşmamasından dolayı günümüze kadar
çalışmamaktadır. Bu durumdan Ermenistan da zarara uğramaktadır. Güney hattı ise
Erivan’dan başlayarak Gümrü’yü takiben küçük Kafkas dağlarını aşarak Tiflis’e
ulaşmakta ve Rusya’ya giden demiryolu hattına birleşmektedir.
1990’lı yılların
sonlarından itibaren Rusya ve Gürcistan arasında Abhazya demir yolunun açılması
için görüşmeler yapılmaktadır. Bazı kaynaklar genel olarak bu konu üzerinde
mutabakat sağlandığını ve detayların görüşüldüğünü bildirmiştir. Rusya ve
Gürcistan arasında bu konuda bir mutabakat sağlandığı varsayımını kabul
edersek, bu Gürcistan’ın Abhazya’yı tamamen kaybetmesi anlamına gelmektedir.
Her şeyden önce Abhazya finans ve ekonomik açıdan Gürcistan’a bağımlı değildir.
Gürcistan bütçesine vergi ödememektedir. Abhazya demir yolunun açılması ise
Abhazya’ya ek mali gelir sağlayacaktır. Burada önemli olan, anlaşmanın
imzalanması halinde Rusya’nın Abhazya’daki zaten var olan etkinliğinin daha da
artacağı konusudur. Günümüzde Abhazya nüfusunun yaklaşık % 70’nin Rusya
Federasyonu pasaportu taşıdığı bilinmektedir. Abhazya’da bulunan Rus Barış
Gücünü çıkarmaya çalışan Gürcistan Hükümeti’nin, Abhazya demir yolunun açılması
konusunda Rusya ile uzlaştığı hakkında çıkan haberler Gürcistan ve Rusya
tarafından onaylanmamıştır. Bu konuda bir açıklama yapan Gürcistan Devlet
Başkanı Eduard Şevardnadze, demiryolunun açılmasının mümkün olduğunu, ancak
eşzamanlı olarak Abhazya’dan göçe zorlanan yaklaşık 250 bin Gürcü mültecinin
Abhazya’ya geri dönmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Gürcü mültecilerin
Abhazya’ya geri dönmelerinin kısa vadede mümkün olamayacağı göz önüne alınırsa,
Abhazya demiryolu hattının açılmasının henüz imkansız olduğunu söylemek
mümkündür.
Rusya’nın Soruna Yaklaşımı
Abhazya demir yolunun açılması konusunun, Kars-Gümrü demir yolunun
açılması ile aynı zamanda gündeme taşınması, bazı araştırmacılar tarafından
Rusya’nın Ermenistan üzerinde etkinliğinin azalacağı nedeniyle Rusya’nın,
Abhazya demir yolunun açılmasına öncelik verdiği şeklinde ifade edilmiştir.
Ancak Ermenistan-Rusya arasında siyasi, ekonomik ve askeri işbirliğinin
dinamizmine dikkat edildiğinde, Rusya’nın Ermenistan’ın ekonomik, siyasi ve
askeri politikasını etkileyebilecek yeteneğe (hatta devlet başkanını istifaya
zorlayacak kadar) sahip olduğunu iddia etmek mümkündür. Ermenistan Devlet
Başkanı Robert Koçaryan’ın dış politikası değerlendirildiği zaman Koçaryan,
Batı ve Rusya arasında denge kurmuş olmasına rağmen, ilk tercihini Rusya’dan
yana kullandığı (özellikle savunma ve güvenlik konusunda) anlaşılmaktadır. Her
şeyden önce Ermenistan’da Rus askeri
üsleri konuşlanmış olup, taraflar arasında sıkı ekonomik ve askeri
işbirliği mevcuttur. Ayrıca Ermenistan petrol ve gaz ihtiyacının tamamını
Rusya’dan karşılamaktadır. Bu nedenle de Ermenistan’ın yakın ve orta vadede
Rusya’nın etki alanından uzaklaşma ihtimali oldukça düşüktür.
İç Etkenler Açısından Ermenistan Ekonomisinin Sorunları
Ermenistan Avrupa ülkeleri ve ABD ile yaptığı görüşmelerde Ermenistan
ekonomisinin karşılaştığı sorunların temelini, Türkiye’nin sınır kapılarını
kapalı tutması ile açıklamakta ve bu devletlerden Türkiye’ye baskı uygulamalarını
talep etmektedir. Aslında durum hiç de iddia edildiği gibi değildir.
Ermenistan’ın eski Başbakanı Hosrov Arutyunyan yaptığı bir açıklamada
Ermenistan ekonomisinin karşılaştığı sorunların yalnızca dörtte birinin Türkiye
ve Azerbaycan’ın uyguladığı ekonomik ‘ambargodan’ kaynaklandığını ve diğer
sorunların hükümetin başarısızlığı sonucunda yaşandığını itiraf etmiştir. Ancak
Arutyunyan’ın ifade ettiği gibi, Ermenistan ekonomisinde yaşanan sorunların
ekonomik ambargodan daha çok hükümetin başarısızlığından kaynaklandığı göz
önünde bulundurulursa, Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a ekonomik ambargo
uyguladığı konusunda haberler abartıdan başka bir şey olmayıp, Ermenistan
Hükümeti’nin işine gelmektedir. Çünkü kendi başarısızlıklarını Türk düşmanlığı
altında gizleyebilmekteler. Bağımsız araştırmacıların yaptıkları hesaplamalara
göre Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan’ın iktidarı zamanında
(1991–1998) kanunsuz olarak ülkeden yaklaşık iki milyar dolar çıkarılmıştır.
Hükümet 1998–1999 yıllarında çeşitli kanallardan aldığı 384 milyon Dolar
kredinin 152 milyon Dolarının nereye harcandığını açıklayamamaktadır. Bu
şartlar altında Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan ekonomisinin gelişmesine
engel olmadıkları şüphesizdir.
Çelişkili
İstatistik Veriler
Ermenistan’ın
sınır ticaretinden elde edilecek gelir konusunda yaptığı açıklamalar bir biri
ile çelişmektedir. Bu konuda Ermenistan Devlet İstatistik Komitesi’nin açıklama
yapması gerekirken, başka kurumlar değişik rakamlar vermiştir. Ermenistan
Sanayiciler ve İşadamları Derneği Başkanı Arsen Kazaryan yaptığı bir açıklamada
iki ülke arasındaki ticaret hacminin yılda 50–150 bin Dolar arasında olduğunu
ifade ederek, ilişkilerin düzelmesi ve sınır kapılarının açılması durumunda bunun
3-4 katına çıkacağını bildirmiştir. Kazaryan’a göre sınır kapıları açılır ve
diplomatik ilişkiler kurulursa, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 600 bin
Dolara kadar artabilir. Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi de Ermenistan ile
sınır kapılarının açılmasını istemektedir. Bu Konsey iki ülke arasında
yapılacak ticaretten Türkiye’nin yılda yaklaşık 600 milyon Dolar kazanç elde
edeceğini savunmaktadır. Ermenistan Ticaret ve Ekonomik Kalkınma Bakanı Tigran
Davtyan’ın yaptığı açıklamaya göre, Türkiye ve Ermenistan arasında sınır
kapılarının açılması halinde Ermenistan’ın ithal ettiği malların değeri % 30
civarında ucuzlayacak ve Ermenistan yılda yaklaşık 1 milyar Dolar (!) gelir
elde edecektir. Ancak bu konuda verilen istatistik rakamların hiç biri
gerçekleri yansıtmamaktadır. Zira Türkiye-Gürcistan arasında sınır kapılarının
açılmasından günümüze kadar en büyük yıllık ticaret hacmi 2000’de 287 milyon
Dolar olmuştur. Bu rakam sadece Gürcistan ile ticaret hacmini göstermiyor.
Türkiye-Ermenistan arasında sınır kapısı açık olmadığı için, Ermeni
tüccarlarının Gürcistan üzerinden yaptıkları ticaret miktarı da buraya
eklenmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda ise, Ermenilerin iddia
ettikleri gibi, Türkiye’nin kazancı kesinlikle 600 milyon Dolar olmayacaktır.
ABD’nin
Soruna yaklaşımı
Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren ABD Ermenistan’ı
Rusya’nın etkisinden uzaklaştırmak için sınır kapılarının açılması konusunda
Türkiye’ye baskı uygulamaktadır. ABD’ye göre sınır kapılarının kapalı olması
Ermenistan’ı Rusya ile işbirliğine zorlamaktadır. Sınır kapılarının açılması
durumunda Ermenistan’ın Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılması hem Rusya’nın
bölgede faaliyet alanını kısıtlayacak hem de, Türkiye-Ermenistan arasında
siyasi sorunların halledilmesinde önayak olacaktır.
Ermeniler son zamanlarda özellikle Avrupa Birliği (AB) ve ABD’nin bu
konuda Türkiye’ye karşı baskı uygulaması için ciddi propaganda yapmaktadır. Nitekim
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün son ABD ziyaretinde de bu konu ele alınmış,
ABD Ermeni diasporası Gül’e mektup yazmıştır. Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi
(TEİGK) Kafkasya raportörü Per Carton ve Avrupa Konseyi Türkiye’yle İlişkileri Geliştirme
Heyeti Başkanı Chust Lagentiygin'e 3 Nisan 2003 tarihinde yapılan ‘Türk-Ermeni Sınırının
Kapatılmasının 10. Yıldönümü’ adlı konferansta Ermenistan ve Türkiye arasındaki
ekonomik ve kültürel bağların güçlendirilmesinin, siyasi görüş ayrılıklarının
çözülmesinin başlangıcı için sınır kapılarının açılmasını şart olduğunu belirtmiştir.
Türkiye
Açısından Değerlendirme
Sınır
kapılarının açılması konusunda çıkan haberlerde genel olarak Türkiye’nin
Ermenistan üzerinde siyasi ve ekonomik açıdan etkin olabilmesi için, sınırları
açması gerektiği telkin edilmektedir. Ermenistan ve Türkiye medyası taraflar
arasında diplomatik ilişkilerin kurulmamasında en büyük nedenin sınır
kapılarının açılmaması olduğunu savunmaktadır. Ancak her şeyden önce bu bir
neden değil, sonuçtur. Ermenistan’ın sözde soykırım propagandası yapması,
Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımaması (Ermenistan Kars Anlaşmasının
yürürlükten kaldırılmasına çalışmaktadır), sınır anlaşması imzalamamasının bir
sonucudur. Bu sonucun ortadan kalkması için yukarıda bahsedilen nedenlerin
ortadan kalkması gerekmektedir.
Türk kamuoyu, bu
konunun ekonomik boyutundan çok psikolojik boyutunu göz önünde bulundurmalıdır.
Yaklaşık yüz yıldır sözde soykırım propagandasını yapan, Türkiye’yi ‘soykırımla’ suçlayan Ermeniler, sınır
kapılarının açılmasını zaferin başlangıcı olarak kabul edeceklerdir.
Ermenilerin bu talebinin karşılanması, Ermeni milliyetçiliğinin ve özgüven
duygularının gelişmesine yardımcı olacaktır. Ermenilerin beklentisine göre,
bugün Ermenilerin baskılarına dayanamayarak sınırları açan Türkiye, yarın sözde
soykırımı kabullenecek, arkasından da toprak ve tazminat talebi ile karşı
karşıya kalacaktır.
Ermenistan’ın Türkiye ile diplomatik ve siyasi ilişkilerin kurulması
için ‘soykırımın’ kabul edilmesi şartı, otomatik olarak görüşmelerin önünü
tıkamaktadır. Bir başka değişle Ermenilerin talebi şudur: Bizim ekonomik
durumumuz iyi değildir. Türkiye ve Azerbaycan ekonomik ‘ambargo’ uyguluyor,
Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayıp, toprak talebinde bulunmamıza, sınır
anlaşması imzalamamıza rağmen Türkiye, Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal
etmemize rağmen Azerbaycan, topraklarından geçen ulaştırma hatlarını bizim
kullanabilmemiz için açsınlar.
Bu şartlar altında Türkiye’nin sınır kapılarını açması söz konusu
olamaz. Bu hem Türkiye ve Türk kamuoyunun kendine olan güvenini sarsar hem de,
bu güne kadar Türk hükümetinin ileri sürdüğü, sözde soykırım propagandasının
durdurulması, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tanınması, sınır anlaşması
imzalanması ve işgal ettiği Azerbaycan topraklarından kayıtsız şartsız geri
çekilmesi konusundaki taleplerden vazgeçmesi anlamına gelecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder