Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
28 Mart 2005
Yüzyıllar boyunca bağımsız bir devlete sahip olmayan Ermeniler, milli
birlik ve beraberliklerini korunmak ve yaşadıkları bölgelerde asimle olmamak
için Apostolok Ermeni Kilisesi etrafında toplanmış ve Kiliseye devlet statüsüne
yakın bir yetki tanımışlardır. Bu durum 1920’ye kadar devam etmiş, bu tarihte
Birinci Ermenistan Cumhuriyeti Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmiş ve
Kilisenin devlet ve toplum hayatında faaliyeti ve etkinliği minimuma
indirilmiştir. 1970’li yılların başlarına kadar Ermeni Kilisesine baskılar
devam etmiş, daha sonra bu baskılar önemli ölçüde azalmıştır.
Ermeni Kilisenin etkinliği bağımsızlık mücadelesi yıllarında yeniden
artmış, Ermenistan’da toplumsal barış ve özgüvenin oluşmasında önemli yeri
olmuştur. 1955-1994 yıllarında katogikosluk görevinde bulunan I. Vazgen,
kilisede önemli reformlar yapmış, diaspora Ermenileri ile temaslarını yoğunlaştırmış
ve Gregoryen Ermeni Kilisesi’ni 1962’de Dünya Kiliseler Birliği’ne üyeliğe
kabul edilmesini başarmıştır. “Denizde denize Ermenistan” (Tsoviç tsov
Hayastan) kurulmasını öngören Hay Dat (Ermeni Davası) doktrininin Ermenilerin
milli bilincinde korunması ve yaşatılmasında Ermeni Kilisesinin müstesna yeri
vardır. Bu dönemde Ermenilerin bağımsızlık mücadelesinin arkasındaki gücün
Kilisenin olduğu hakkında ciddi görüşler vardır. Bağımsızlık mücadelesinin ilk
yıllarında (1988-1990) Kilise ön planda olmuş, ancak daha sonra yerini siyasi
partilere ve sivil toplum örgütlerine bırakmıştır.
Ermenistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra Apostolok Ermeni
Kilisesi’nin yasal statüsü Anayasa, Vicdan ve Dini Kuruluşlar Özgürlüğü Yasası
ve Ceza Yasası’nda düzenlemiştir. Bütün bu hukuki belgelerde Apostolik Ermeni
Kilisesi’ne özel önem verilmiş, diğer dinlerin faaliyeti sınırlandırılmış,
örgütlenmeleri engellenmeye çalışılmıştır. Bağımsızlık sonrası çeşitli dini
örgütlerin Ermenistan’da faaliyete başlamaları ve örgütlenmelerinden ciddi
endişe duyan hükümet, bir dini örgütün kurulması için gerekli olan 50 üye
sayısını 200’e çıkarmıştır. Vicdan ve Dini Kuruluşlar Özgürlüğü Yasası’na
1997’de yapılan değişikliklere göre, bu dini gruplar kitap, broşür ve dergi
yayımlayamaz, televizyon ve radyo programları yapamaz. Ayrıca bu dini grupların
Gregoryen birini inancından döndürmesi yasak olmasına rağmen, başka bir dine
inanan birisinin Gregoryenliğe döndürmek yasaldır.
Bütün baskılara rağmen, Ermenistan’da çeşitli dini örgütlerin ve
üyelerinin sayının artması sonucunda Apostolik Ermeni Kilisesi’nin statüsü
yeniden tartışmaya açılmıştır. Hazırlanacak yeni yasa tasarısında büyük bir
ihtimal ile Apostolik Ermeni Kilisesi’nin yetkileri daha da genişlendirilecek
ve diğer dini grupların faaliyet alanı daha da sınırlandırılacaktır. Yapılan
açıklamalarda öncelikle kilisenin adı “Merkezi Eçmiadzin olan Apostolik Ermeni
Hıristiyan Kilisesi” olarak değiştirileceği ifade edilmektedir. “Hıristiyan”
kelimesinin Ermeni Kilisesinin adına eklenmesi büyük bir ihtimal ile Hıristiyan
dünyanın destek ve yardımını aramak için eklenmiş ideolojik ve siyasi bir karar
olabilir. Ayrıca bugün, Ermenilerin sahip olduğu Gregoryenlik mezhebinin
Hıristiyanlar tarafından lanetlenmiş mezhep olarak görülmesinden kaynaklanan
sorunlar “Hıristiyan” kelimesi eklenerek aşılması hedeflenmiş olabilir.
Devlet-Hukuk Meseleleri Komisyonu Başkanı Rafik Petrosyan konuyla ilgili
yaptığı açıklamada yasa tasarısında öngörülen ad değişikliğinin siyasi nitelik
taşıdığını ve fiilen ikiye bölünen Ermeni Kilisesinde önceliğin bütün
Ermenilerin Katogikosu’nun başında olduğu Apostolik Ermeni Kilisesi’ne
verilmesini amaçladıklarını bildirmiştir.
Hazırlanan yasa tasarısında öngörülen bir değişiklik de Devlet ve Kilise
arasındaki ilişkilerin yasalarla düzenlenmesidir. Bu bölümde fiilen Kiliseye,
hukuken devlete ait olan menkul ve gayrı menkullerinin mülkiyetinin
belirlenmesi söz konusudur.
Bağımsızlık sonrası her geçen gün sayıları “böcekler”[1] gibi artan dini
örgütlerin ve kuruluşların faaliyetlerinin Ermenistan’ın ulusal güvenliğini,
Ermenilerin milli birlik ve beraberliğini ciddi şekilde tehdit etmesinden
endişe duyan hükümet, yeni yasa tasarısı hazırlama ihtiyacı duymuştur.
Ermenistan hükümeti dini ve milli azınlıklara karşı hoş görülü olduklarını her
fırsatta ifade etseler de, Devlet Başkanına bağlı İnsan Hakları Komisyonu’nun,
bu dini örgütleri “sapkın kültüre sahip” olarak tanımlaması dikkate alınırsa,
Ermenistan’da dini azınlıklara karşı nasıl bir hoş görünün hakim olduğunu açıklamaya
gerek yoktur.
Ermenistan’ın
1990’dan itibaren uluslararası alanda Türkiye’yi sözde soykırımla suçladığı,
bazı ülkelerin yerel ve ulusal meclislerinde Türkiye’yi soykırımla suçlayan
kararlar aldığı bir dönemde, Türkiye, Ermenistan’daki milli ve dini azınlıklara
karşı uygulanan devlet baskılarını Avrupa Konseyi ve insan haklarını savunan
örgütler karşısında tartışmaya açmalıdır. Ermenistan’da devlet destekli terör
ve insan haklarının çok ciddi boyutlarda ihlal edilmesi Türkiye tarafından
planlı ve sürekli bir şekilde gündeme taşınırsa, Ermenistan uluslararası alanda
oldukça zor durumda kalabilir. Türkiye bu konuyu iyi değerlendirmeli ve konunun
üzerine gitmelidir.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bu terim, Karine Danielyan’ın Azg
gazetesinin 26 Mart 2005 tarihinde yayımlanan “Sozdaetsa Predposılka Dlya
Prinyatiya Otdelnogo Zakona o Tsrkvi” (Kilise Hakkında Kanunun Kabul Edilmesi
İçin Şartlar Oluşturuluyor) adlı makalesinde
kullanılmıştır. Bkz: http://www.azg.am/?&num=2005032604
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder